Gölgelerin ölümü var bu karanlıkta
Koyu bir çığlık geceyi bölerek geçiyor yanımdan. Kuytularda büyüyen bir gölge görüyorum önce uzakta. Acelesi varmış gibi, bir şeyden kaçıyormuş gibi, korkuları peşinde, korkularından kaçıyormuş gibi. Gölgesi duvarlara tutunamadan bir duvardan diğerine sıçrayarak git gide karanlıkta kayboluyor.
Kalbinin her atışını, koşarken yere vurduğu ayaklarında hissediyorum. Naif bir gölge akıp gidiyor zamanın perdesinde. Sonra daha karanlık, daha koyu, daha kötücül bir gölge takip ediyor ruhunun karanlığı gölgesine karışmış. Gözlerimle peşinden gidiyorum tüm sessizliğimle.
Korkudan koşarak uzaklaşmaya çalışan gölgeler geçiyor yanımdan. Hepsi korkmuş, hepsi kırılgan, hepsi uzun saçlı hepsi savunmasız, hepsi kadın. Kimi çocuk, kimi genç, kimi yaşlı. Kimi çocukları, kiminin hayallerine çizdiği beyaz gelinliği, kiminin en sevdiği oyuncağı.
İlk çığlığı hafızamdan silip atacak bir başka çığlık yükseliyor daha yakınımda bir yerlerde. Kuytu bir yerdeyim. Çığlıklar bir biri ardına yükseliyor acı çeken vücutlardan. Gölgeler birbirini ardına birbirini kovalıyor. Bir gölge bir diğerini yakalıyor. Gözlerimin dokunduğu her yerde kötücül bir gölgenin varlığı ürkek bir gölgeyi kana boyamakta. Yeni bir çığlık daha işitiyorum sağ tarafımda yüreğimi ezercesine. Duyulmamışlığa atılan yeni bir çığlık daha yükseliyor gökyüzüne sol tarafımda. İçim çiziliyor bu sesi her duyduğumda.
Gördüklerimin hiç bir insansı tarifi yok. Kiminin şehveti düşüyor, kiminin şiddeti. Kiminin ölümü düşüyor bir kadının gölgesi üzerine. Gözlerimi kaldırıyorum yavaş yavaş yerden. Gözlerim bakmaya korkuyor gördüklerimden. Gölgeler ölüyor birbiri ardına. Gölgelerin ölümü var bu karanlıkta. Karanlık daha da karanlığa gömülmekte.
Ya ben neresindeyim bu gölgelerin cinayetinde!