Organ bağışında doğru bilinen yanlışlar
Yeditepe Üniversitesinden yapılan açıklamaya göre, Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 60 bin diyaliz hastasından 21 bin 551'i böbrek, 2 bin 93'ü karaciğer, 918 kalp hastası olmak üzere toplam 24 bin 819 kişi organ bekleme listesinde yer alıyor.
Türk Nefroloji Derneği 2017 kayıtlarına göre, sadece 2017 yılında 10 bin 98 insan diyalizde yaşamını kaybederken, bu günlük ortalama 28 hastaya denk geliyor. Organ Bağışı Haftası kapsamında konuya farkındalık oluşturmayı hedefleyen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri "Hayat ‘En Güzel Hediye" isimli bir toplantı düzenledi.
Organ bağışı bekleyen ve nakil olmuş hastaların bir araya geldiği toplantıda Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Böbrek Nakli Kliniği Sorumlusu Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Gürkan Tellioğlu ile İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülçin Kantarcı konuşmacı olarak yer aldı.
Prof. Dr. Tellioğlu, Türkiye'de yapılan böbrek nakli sayısının bir yılda 4 bini geçmeye başladığını kaydederek, "En büyük hasta grubu böbrekte. Türkiye'nin konumu, başarısı ve sayıları itibariyle karaciğer naklinde de dünyada çok önemli bir yerde olduğumuzu söyleyebiliriz. En çok nakil yapılan ikinci hasta grubu olan karaciğerde de 1500 sınırı geçildi ve yıllık yapılan nakil sayısı bu ölçekte bakıldığında 6000’i zorladı." ifadelerini kullandı.
Türkiye’de beyin ölümü algısının yanlış olduğunu aktaran Tellioğlu, şöyle devam etti:
"Koma ile beyin ölümü karıştırıldığı için insanların şöyle bir endişesi oluyor. 'Acaba öldü denildiği halde iyileşebilir miydi?' Böyle bir gerçeklik yok. Koma tanısı ile hastaneye yatan kişi için organ bağışı zaten söz konusu değil. Biliyoruz ki koma, uzun süre içerisinde iyileşme gösterebilen bir durum ama, beyin ölümü kesin tanı kriterleri olan bir tanı. Şahsi kanaatlere bağlı bir tanı değil ve bu tespit edildiğinde karşımıza şöyle bir ihtimal çıkıyor. Hayatın sonlandığı noktada başka insanların hayatını kurtarmak gibi bir tercihte bulunacağız. Umut içinde bekleyen, vericisi olmayan, tek şansı hayatını kaybeden kişilerden bağışlanacak organlar olan hastaları kurtaracağız ve onlar hayatına devam ederken hayatını kaybetmiş kişiyi rahmetle anacak. Her gün onun için dua edecek ya da organların toprakta çürüyüp gitmesine izin vereceğiz."
Prof. Dr. Gülçin Kantarcı ise organ bekleme sürecinde stresi azaltabilmek için özellikle böbrek yetmezliği olanların diyaliz dışı zamanlarını daha verimli geçirmeye çalışması ve organ bekleyenler için çabalamaları gerektiğini belirtti.
Kantarcı, bunun içlerindeki sıkıntıyı daha da azaltacağına dikkati çekerek, "Bunun dışında aktif hayatın içinden kopmamalarını öneririm. Hayatın içinde oldukları sürece yapabildikleri tüm sosyal sorumluluk projelerine katılmalılar ya da kendilerini yapabilecekleri işlere yöneltmeliler. Organ bekleyenlerin kendileri de organ bağışçısı olabilirler. Çünkü yaşam bir hediye. Onlara organ bağışı kampanyalarına destek vermelerini ve burada gönüllü çalışmalarını öneriyorum." değerlendirmesini yaptı.
21 yaşındaki Dilek, 5 yıldır böbrek bekliyor
Karın ağrısı şikayeti ile sağlık ocağına gittiğinde doğuştan gelen böbrek küçüklüğü olduğu belirlenen, yaklaşık 5 yıldır böbrek nakli olmayı bekleyen 21 yaşındaki Dilek Gençyılmaz, ailesinde şeker hastaları olduğundan dolayı onlardan nakil yapılamadığını kaydetti.
Kadavradan nakil beklediğini belirten Gençyılmaz, "İlk zamanlar çok kötüydüm, psikolojim gerçekten alt üst olmuştu ama insanın en büyük doktoru kendisidir. Kendimin doktoru oldum. En dibe batıp o dipten yukarı tekrar çıktım. Bunu kendin başardım. Kişi başına gelmeden bu durumu gerçekten anlayamıyor. Bizi bizler anlayabiliyoruz. Organ bağışlamayan çok insan var ama nakil beklerken hayatlarını kaybeden insanlar da var. Organlar toprak olmasın." ifadelerini kullandı.
2012 yılında kronik böbrek yetmezliği teşhisi konulan ve annesinden aldığı böbrekle hayata yeniden tutunan 42 yaşındaki Tülay Fırat da yaşadığı başka rahatsızlıklar sonucu yapılan tahlillerde yetmezliğin tesadüfen ortaya çıktığını belirtti.
Fırat, böbrek yetmezliğinin aslında çocukluğundan beri gelen bir hastalık olduğunu, ilerleyen safhalarda bunun teşhisini koyabildiklerini söyledi, "2002 yılından 2012 yılına kadar bu şekilde devam etti. Araya bir doğum girdi. Ondan sonra durumum daha da ağırlaştı. Tansiyonum sürekli yükseliyordu. Buna bağlı olarak akut böbrek yetmezliği geçirdim ve o yıl bana böbrek nakli olmam gerektiği ve bu süreçte de diyalize girmem gerektiği söylendi. Fakat bu süreçte ailemin desteği ve bağışçı olmak istemeleriyle annemden yapılan nakil sonucunda hayata yeniden tutundum. Şanslı hastalardan biriydim. Diyalize girmeden nakil oldum. Üzerinden 7 yıl geçti. Şu anda sorunsuz devam ediyor." diye konuştu.