Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Demir yaptığı açıklamada, örümceğimsigillerden 'sarıkız'ın son zamanlarda mevsimsel olarak sıklıkla görülmeye başlandığını söyledi. Sarıkızın eklem bacaklılar grubundan olduğunu ve aslında örümcek olmadığını belirten Demir; dışarıdan bakıldığında örümceğe benzediğini, bu nedenle de 'sarıkız' ismi verildiğini anlattı. Demir, oldukça iri bir hayvan olan sarıkızın gündüzleri taş altlarında, ağaç kovuklarında gizli, kuytu yerlerde saklandığını aktararak şunları söyledi:
"İnsanlar bu canlardan korkmakta, evlerini terk etmekte. Ülkemizde de çok yaygın, et yiyen örümcek, olarak biliniyor. Bilimsel olarak tam örümcek grubunda olmamakla birlikte etle beslenirler. Avlarını yakalarlar. Kediser dediğimiz ağızların ön bölgesindeki kısımlarıyla avlarını parçalayarak yerler. Avlarını böcekler kertenkele, yılanlar, kuşlar gibi canlılar oluşturur. Doğal beslendikleri canlılar arasında insan gibi büyük memeleri canlı grupları bulunmaz. Bu canlılar gece avlanmakta. Böcek, ışığa doğru geldiğinden sarıkız da onların avcısı olduğu için insanlarla karşı karşıya gelebilmekte. Hızlı canlılar. Yaklaşık bir metreye yakın sıçrama özelliği mevcut. Normal şartlarda insandan kaçar."
Bu canlılarla kimyasal mücadeleyi uygun görmediklerini dile getiren Demir, "Sarıkız, sivrisinek, haşere, kene gibi pek çok canlıyla besleniyor. Sarıkızın, bunları biyolojik olarak kontrol altına alma görevi yapıyor. Bu nedenle bunların kimyasal mücadelesine karşıyız. Biyolojik mücadelede kullanılabilecek olan canlılardır” dedi. Demir, bu türle temmuzdan ayından eylül başlarına kadar karşılaşılabileceğine işarete ederek, tek yıllık ve tek nesil veren canlılar olduğuna dikkati çekti. Doğada, bu canlıyla karşılaşma ihtimalinin çok düşük olduğuna işaret eden demir, şöyle konuştu;
"Eğer sıkıştırırsanız, hayvanı rahatsız ederseniz o da doğal olarak kendini korumak amacıyla mücadele yapar. İnsan gördüğünde sıkıştığında sıçrama özelliğine sahip, bu esnada insanı tabii ki ısırabilir. Bu ısırma esnasında zaten zehirli olduğunun söylendiği konu burada başlıyor. Aslında bir zehri yok. Zehir bezi, zehir kesesi veya kanında herhangi bir zehir bulunan bir canlı değil. İnsan ısırdığı bölgelerde ette çürüme, uzuv kaybı olan vakalar var. Bunun sebebi de bir önceki beslenmesinde ağız bölgesinde kalan patojeni insana ısırdığı anda bulaştırabilir. Bu da insanda tanınmayan bir mikrop olduğundan sistemi bununla mücadele edemediği için bir takım uzuv kayıplarına, hatta ölüme kadar götürebilecek bir takım olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Ama bu canlılarla karşılaşma ihtimalimiz çok çok düşük. Gördüğümüz anda rahatsız etmezsek zaten o da bulunduğu bölgeyi terk edecektir.”