Konuya ilişkin açıklamada, DASK’ın sigortalıların ödediği poliçe primlerden oluşan fonları ve bu fonlarla alınan reasürans koruması ile sigortalıların deprem sonucu oluşan hasarlarını poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere ödemekle yükümlü kamu tüzel kişiliğine haiz bir kurum olduğu belirtildi.
Açıklamada, şu yargı sürecine konu olan uygulamaya ilişkin şu bilgilere yer verildi:
“DASK, içinde bulunduğumuz anda yaşayan Zorunlu Deprem Sigortası poliçesi olan vatandaşlarımızın sahibi olduğu bir sigorta havuzu olup, tek görevi de sigortalılarımızın ödediği primler karşılığında deprem sonucu oluşan hasarlarını, mevzuatın öngördüğü şekilde poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere ödemektir.
Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları A-4 maddesinde de sigorta bedelinin tespiti hususuna yer verilmiş olup ilgili maddede Zorunlu Deprem Sigortası Tarife ve Talimatı’na atıf yapılarak sigorta bedelinin her halde ‘azami teminat tutarından çok olamayacağı’ belirtilmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, zorunlu deprem sigortası poliçesi rayiç değer esaslı bir sigorta niteliğinde olmayıp ve zeyilname düzenlenmeksizin ek prim alınmaksızın değişen tarifeye göre otomatik olarak ödeme yapılmasını talep etmek, Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları genel şartları ile uyuşmamaktadır.
Yapılan itirazlar sonucu konu üst karar mercii olarak Yargıtay’a taşınmış olup, Yargıtay da konunun esasına ilişkin emsal bir karar (2023/1340 E. 2024/5473 K.) alarak, DASK’ın sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olduğuna hükmetmiş ve Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti tarafından alınan kararı bozmuştur. Böylece, Bölge Adliye Mahkemelerimizin (istinaf) DASK’ın ‘ek prim alınmaksızın güncel tarifeden ödeme yapamayacağı ve tazminatın poliçe bedeli ile sınırlı olduğuna’ dair halihazırda verdiği emsal kararının da ardından, aksi görüşlerin herhangi hukuki dayanağı olmadığı kesinleşmiştir.“