DÜNYAYA MEKTUP
Sevgili dünyam. Aslında sana teşekkür edecek o kadar çok nedenim var ki… Bunlardan en önemlisi de öncelikle içinde her koşulda yaşamamızı sağladığın için diyebilirim.
Biz insanlar çok farklı varlıklarız galiba. Sanırım bunun nedeni de bizlerde ego denilen bir olgunun olması. Muhakeme edebiliyor ve mantıksal çıkarımlar yapabiliyor olmamızdan dolayı senin efendin gibi davranabilme küstahlığına da sahip olabiliyoruz. Kendimizi tek ve özel tür olarak görüyor gafleti içine giriyoruz.
Halbuki yeryüzünde yaşayan milyonlarca canlı türlerinden sadece bir türüz. Ancak baktığımızda sanki tüm dünya sadece bize aitmiş gibi bir davranış sergiliyoruz. Hayvanları katlediyoruz, onların yaşamlarına saygı göstermiyoruz, savaşlar yapıyoruz, küresel ısınmaya neden oluyoruz, orman yangınları çıkartıyoruz. Senin doğal ekosistemine zarar veriyoruz. Birbirimizi yiyor ve kendi menfaatlerimiz doğrultusunda birbirimizin kuyusunu kazmaya çalışıyoruz. Bencilce, eleştirel ve sorun odaklı bakıyoruz hayata… Ve insanlığımızı kaybediyoruz bu süreçte.
Hatta bununla da yetinmiyor senin toprak parçalarını sahiplenerek mülkiyet hakkı gibi kanuni kurallar koyuyoruz. Para denilen bir araç yaratıyoruz ama o araç zamanla insanoğlunun amacı haline geliyor ve hatta devamında modern köleliği de birlikte getiriyor yanında. Sırf bunu elde edebilmek için de birbirimizi öldürmeye kadar her türlü olumsuz davranışların da kaynağı oluveriyor. Huzur ve mutluluğumuzu bulamıyoruz. Öyle bir durum yaratıyoruz ki savaş ve şiddet her zaman var oluyor ve barış kavramı sadece dileklerde ve umutlarda kalıveriyor. Tüm bu karışıklıkların olmaması ve düzeni sağlayabilmek için de ülkeler kurup bir de içine devlet dediğimiz bir sistem yerleştirip üstüne bir de kanuni yazılar çıkartıyoruz.
Tek amacımız huzur ve barış içinde yaşamak olsa da yine de bunu başaramıyoruz. Çünkü bu sefer de çıkardığımız kanunlar kişilere özel oluveriyor ve maalesef çok evrensel kararlarla amacına ulaşamıyor. Sonrasında ayrıca devletlerarasında barışçıl olmayan sorunlar da başlayıveriyor. Ve yine barışı sağlayabilmek için her ülkenin bir ordusu, askerlik sistemi ve silahları oluverse de şiddet içinde birbirimize zarar vermeye devam ediyoruz. Tüm bunları uyguluyor olsak da yine de başından beri hedeflediğimiz barış kavramını tamamen unutuyoruz. Böylelikle kendi hırs ve öfkemizin içinde kayboluveriyoruz.
Sonra da kim güçlüyse o yönetmeye başlıyor bizi. Yani huzur ve sükûneti sağlamak için koyduğumuz kural ve yasalar içinde yine huzur ve sükûneti yakalayamıyoruz. Bu çelişkiyi de görmezden geliyor ve sadece mevcut sistemi sorgulamadan, olduğu gibi kabul etmeyi ve değer yargılarımızı hiçe saymayı başarıyoruz. Zamanla bu olgular yaşam biçimimizin olmazsa olmazı olarak kabul etmemizi sağlıyor ve asla "Neden böyle oluyor?" diye asla sormak aklımıza gelmiyor. Kısacası kendi illüzyonumuzun içinde asıl amacımızı sevgi içinde yaşamayı unutuyoruz. Ve sevmeyi unutuyoruz.
Sevgili dünyam; yine de bizi yargılamadan yaşamımızı sağlamamız için tabiatını tüm cömertliğinle sunduğun ve yaptığımız kötülüklere rağmen hâlâ içinde yaşamamıza izin verdiğin için sana sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.