Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Enise Altınok AVŞAR

Enise Altınok AVŞAR

Vizyon

Şahmaran dizisi Alacakaranlık serisinin gölgesinde mi kaldı?

Serenay Sarıkaya ve Burak Deniz''in başrollerini paylaştığı Şahmaran dizisi ilk sezonuyla 20 Ocak''ta Netflix platformunda görücüye çıktı. Dizi çıkar çıkmaz beraberinde pek çok eleştiriyi de getirdi.

Günlerdir gündemden düşmeyen Şahmaran''ı sizlerle konuşmak istedim. Yaptığından çok yapamadıklarıyla gündem olan Anadolu miti Şahmaran hayal kırıklığı olarak anılıyor. Peki, Şahmaran''daki bu hayal kırıklıkları nedir?

Önce Şahmaran''ın afişiyle başlamak istiyorum. Afişi Bakırköy meydanında gördüğümde ''bu ne?'' dedim. Bu kadar güzel başrolleri olan yapımın afişinde oyuncuların kafasını tokuşturmak niye? İşin esprisi bir yana Şahmaran''ın afişi İtalyan illüstratör Sergio Cupido''nun Romeo ve Juliet adlı çalışmasıyla neredeyse aynı.

Bilmeyenler için Sergio Cupido''nun Romeo ve Juliet çalışmasındaki duruş Şahmaran''daki pozun aynısını. Arkadaki ellere kadar.. Merak edenlerin araştırmasını öneririm.

Bu kadar iddialı bir dizinin afişinin ondan da iddialı olması gerekirdi. Malzemeyse konu, oyuncular zaten çok güzel. Bu kadar bilinen illüstrasyon çalışmasının afişte kopyalanmamasını isterdim.

Ünlü eser demişken Şahmaran''da geçen Tolstoy''un şu dizelerini de paylaşmak istiyorum, ''''Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.'''' Aynen öyle Şahsu''nun gelişiyle başlıyor. Daha doğrusu bir hikayenin başladığı da söylenebilir mi orası malum.

Small Talk etrafında dönen senaryo

Şahsu Adana''ya geliyor, dedesinin karşısına çıkıyor ama hep boş konuşmalar. Dede''de zaten cevap yok. Amerikan yapımlarında gördüğümüz Small Talk Şahmaran''a oturtulmuş resmen. Dizi de genel bir diyalog sorunu var. Kimse kimseyi gerçekten sorgulamıyor. Şahmaran gibi bir Anadolu mitinde bahsediyoruz ama herkes yarım ağız konuşuyor. Biri de birine ''sen ne ayaksın'' desin.

Öyle ki bir bölümde Cihan, Şahsu''yu gölden çıktığı gibi kapıp arabasına atıyor ve son sürat bilinmez bir yere götürüyor. Şahsu, bir kere ''ne oluyor?'' demek yok. Hatta Cihan ve Maran dağın başında kavga ediyorlar, karanlığa atlıyorlar. Maran üstü başı kanlı, beklemekte olan Şahsu''nun yanına geliyor ama Şahsu''nun ambulansı aramak aklına bile gelmiyor. Ortada acil bir durum var ve Şahsu, Cihan''a bir şey olmamış gibi Maran''a ''ben seninle gelecektim'' diyor. Öyle acil bir durumda insan yaralı kişiyi mi düşünür yoksa vıcık romantizm mi parçalar?

Şahsu bilinmezin içinde gibi görünse de aslında Şahsu her şeyin farkında. Her şey olup bitmiş ama hikayenin üzerinden bir daha geçiliyormuş gibi bir ortam var. Bu senaryonun inandırıcılığını yitirmesine sebep oluyor. Çünkü başta izleyici ve okur sorgulayabildiği şeyi merak eder, bu da onun devam etmesine, dolayısıyla sayfaları çevirmesine sebep olur. Peki bu Şahmaran''da var mı? Yok. Bir yere gidiyor bu dizi ama nereye bilmiyoruz. Beni takip etme güzelim ben de kayboldum.

Yüzeysel Şahmaran

Diyaloglar da durum böyleyken mitolojik hikaye anlatma çabasının hep mış gibi de kaldığına tanık oluyoruz. Mar''lardan bahsediliyor ama tam olarak bir tanımlama yapılmadan. Ara ara duyuyoruz ama tam olarak bilmiyoruz. Neden Mar''lar Adana''da saklanarak yaşıyor? Mar soyundan neden incelikli bahsedilmiyor?

Ailenin tek oğlu olan Maran''ın yaşantısı izleyiciye aktarılmamış. Maran''ın nasıl bir karakter olduğunu bilmiyoruz. Kız kardeşlerine de belirli özellikler bahsedilmiş, bunlar dışında kızlar yüzeysel karakterler. Dizi izler gibi Maran ve Şahsu''yla eğleniyorlar. Şahmaran hikayesi etraflarında dönerken, alametler geçekleşirken biri süt içiyor biri de yelpaze sallıyor. Bu mudur yani Şahmaran?

Sadece Şahsu ve Maran''a odaklanmak yerine bence kızların da ayrı hikayeleri olabilir ve onların da derinine inilebilirdi senaryoda. Bu hikayede aksiyon çeşitliliğini arttırırdı. Mar''ların tek özelliği evin içinde güneş gözlüğü takıyor olması olamaz değil mi?

Orta yaşlı Mar babalarının da oğullarını birbirlerine karşı gazlamaları anlattıkları hikayeyi basitleştiriyordu. Derdiniz birbiriniz mi yani?

Şahsu ve Maran aşık mıydı?

Bol bol Şahsu''nun cilvelerini izlediğimiz Şahmaran''da Maran''ın aşkına dair bir an görmek zor. Maran ne zaman aşık oldu Şahsu''ya? Bu anlamda dizide bir süre birbirlerine aşık oldukları sahneleri izlemek izleyicinin bu aşka inanmasını sağlayabilirdi. Biz Şahsu ve Maran''ın flörtleşmesini izledikten sonra işler göldeki sevişmeye gidiyor. Biraz kara sevda izleseydik bari..

Asırların geçidi olmuş Şahmaran efsanesinin bu kadar yüzeysel, havada soru işaretleriyle kalan bir işe çevirmek imkansız. Sadece kaynaklardan okunduğu kadar aktarılsa bile bundan daha derin bir senaryo çıkardı. Çünkü Şahmaran anlatılıyorsa, izleyiciyi hem görsel hem de hikayesiyle tatmin etmesi gerekir. Şahmaran efsanesi daha fazlasını hak ediyor.

Görsellerden konu açılmışken efektlerin neden böyle olduğunu sorguladım. Yani biz kaliteli bir göz ve yüz efekti yapamıyor muyuz? Hadi yapamıyoruz, yüze gerçekçi bir makyaj, gözlere de lens takılamaz mıydı? Cihan ve Maran''ın yüz ve gözlerindeki efektler çok daha iyi olmalıydı.

Hikayenin son iki bölümde hızlandırılmış olduğunu söyleyen çok oldu. Bence de öyle. Örneğin alametler daha Şahsu gelmeden bile başlayabilirdi. Yani demek istediğim senaryoya çok daha fazlası eklenebilirdi. Daha aksiyonlu daha derinlikli bir hikaye yapılabilirmiş.

Şahmaran Alacakaranlık''ın

gölgesinde mi kaldı?

Son olarak herkesin dilinde dolaşan şu benzerlik konusuna değinmek istiyorum: Şahmaran dizisi Alacakaranlık serisinin gölgesinde mi kaldı?

Dizi çıktığı günden beri Maran''ın ailesine ''Adanalı Cullen Ailesi'' yakıştırılmasını sık sık duyduk. Öyle ki Maran ve Şahsu, Alacakaranlık''taki Edward ve Bella''ya benzetildi. Sizce gerçekten benziyor mu?

Ben dikkatimi çeken benzerlikleri paylaşacağım.

Marların bir kan davası olayından söz ediliyor. Marlar diğerine karşı kin güderken Alacakaranlık serisinde de vampirler ve kurt adamların aralarında bir kan davası var.

Bir gün Bella, Edward''ın evine geliyor ve odası da dahil evi gezdirirken ona kendinden bahsediyor. Benzer bir sahneyi Şahsu''nun Maran''ın atölyesine geldiğinde izliyoruz.

Şahsu''nun peşinde Arun varken Alacakaranlık''ta da Bella''nın peşinde diğer vampirler var.

Cihan ve Maran''ın dalaşması da Alacakaranlık''ta sık sık gördüğümüz Jacob Edward kavgalarını anımsatıyor.

Karakterlerden ise Cihan''ın Jacob gibi Şahsu''ya gizli ilgisi, Maran''ın Edward vari soğukkanlı tavırları, hatta Maran''ın babasının Edward''ın babasının gibi doktor olması ve evin kısa saçlı neşeli, önceden olan biteni hisseden kız kardeşine kadar benzediğini düşünüyorum. Bir de tabii her iki yapımda da ablalardan birinin soğuk biri oluşunu da ekleyelim.

Şahmaran''ı son bölümüne kadar izledim ama tüm bu bahsettiklerim, eleştirmek için eleştirmek değil. Aksine yapımda gerçekten söylenmesi gereken bariz noktalar var. Açıkçası elde böyle bir hikâye ve oyuncu karosu varken neden basitleştirilmiş bir iş ortaya çıkmış anlam veremedik. Bu kadar anlatılası bir mitin yüzeysel senaryoyla geçiştirilmesi bende dahil pek çok kişiyi hayal kırıklığına uğrattı. İzledim ama nasıl izledim. Yani, beni takip etme güzelim bu hikayede ben de kayboldum.

 

 

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları