Atatürk’ün fikir ve düşünceleri

Değerli okuyucularım Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün gerek askerî, gerek sivil yaşamı, üstün kişiliği ve eseri incelendiği zaman, o mümtaz kişiliğe hayran olmamak elde değil. Sadece bizler değil, ona bütün dünya hayran, hatta savaş meydanlarında yendiği kumandanlar bile.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu

Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yayımlanan Prof. Dr. Utkan Kocatürk hazırladığı Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri adını verdiği araştırmasından bazı paragraflar vermek istiyorum. Zaman zaman bu araştırmadan sizlere pasajlar sunacağım.

Fikir Atatürk’te çağdaş uygarlık düzeyine erişme, Türk milletine hedef olarak gösterilmiştir. Dünyanın bugünkü şartları içinde uygarlığın gereklerine ayak uyduramayan bir milletin yaşamasına imkân yoktur. Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine erişme yarışında tek bir şeye ihtiyacımız olduğunu söylemiştir, o da “çalışkan olmaktır”. “Türk çocuğu! Çok zekisin, malûm; fakat zekânı unut, çalışkan ol!” sözü Atatürk’ündür.

Ben, 1919 senesi mayısı içinde Samsun’a çıktığım gün elimde, maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım. Ben Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneş doğacağına, bunun hararet ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağını o kadar emindim ki, bunu âdeta gözlerimle görüyordum.

1937 (Cumhuriyet gazetesi, 1.4.1937)

Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O esaret ve aşağılığı kabul etmez. Fakat onu bir araya toplamak ve kendisine, “Ey millet! Sen esaret ve aşağılığı kabul eder misin?” diye sormak lâzımdır. Ben, milletin vereceği cevabı biliyorum. Ben, milletin büyüklüğünü biliyor ve bu sual karşısında, onun, o suali soran çocuklarını canı gibi seveceğini ve alınlarından öpeceğini biliyorum. Ben biliyorum ki bu millet, kendisine bu suali soran çocuklarının, hep o esasa dayanan çare ve hazırlıklarını canla, başla kabul edecektir. Onun için işte ben şimdi bu yoldayım, onun çok sağlam bir yol olduğuna kani olarak...

1920 (Yunus Nadi Abalıoğlu, Ankara’nın İlk Günleri, s. 99)

Ben ve benim gibi birçok vatandaşlar, kardeşler, milletin asıl vatanı, ümitsiz felâkete düştüğü zaman görevli oldukları, vicdanen, namusen, haysiyeten yükümlü bulundukları vazifeyi yapmak mevkiinde kaldılar. Bunu elbette yapacaklardı; yapmaları mecburi idi, vicdanî idi, insanî idi, millî namus gereği idi. Ben bu mukaddes esasların dışında hareket edebilir mi idim? Efendiler; elbette edemezdim. Türk milletinin hakikî hiçbir ferdi bu gereklerin haricinde hareket edemezdi. Ben elbette bu elim manzara karşısında vicdanımın emirlerine muhalif, millî namusumuza aykırı hareket edemezdim. Mensup olmakla övünç duyduğum yüksek topluluğun yüksek haysiyetine elbette aykırı hareket edemezdim. Bence mensubiyetiyle övündüğüm milletin hiçbir ferdi bu namus gereğinden asla sapmamıştır. Eğer bundan müstesna gösterilenler varsa emin olunuz aziz, namuslu vatandaşlar; onlara kalp ve vicdanı milletimizin müşterek temiz vicdanından hiç ilham almamış kapkara sefil vicdanlardır.

1925 (M.E.İ.S.D.I,s.22)

Ölmek isteyen bir milleti hiçbir kuvvet kurtaramaz. Türk milleti ölmek istemez; o, daima yaşayacaktır efendiler!

(Şevket Aziz Kansu, Türk Dili

Dergisi Sayı:12,1952,s.682)

Türk, esaret kabul etmeyen bir millettir. Türk milleti esir olmamıştır.

1925 (Atatürk’ün S.D. II s. 230)

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları