Kübizm ve Kolaj Sanatı
Paris’te 1908’den itibaren İspanyol ressam Pablo Picasso (1881-1973) ile Fransız ressam Georges Braque’ın (1882-1963) öncülüğünde gelişen yeni bir sanat akımı, eleştirmen Louis Vauxcelles’in yazdığı bir yazı sonucu “Kübizm” olarak adlandırılmaya başlanmış, 1909’dan itibaren Bağımsızlar Salonu’nda, sonraki yıllarda da Sonbahar Salonu’nda Albert Gleizes (1881-1953), Jean Metzinger (1883-1956) ve Fernand Léger (1881-1955) gibi sanatçıların bu tarzda resimler sergilemesiyle yaygınlık kazanmaya başlamıştır.
Kübizm, yeni bir resimsel dil; yeni bir görme biçimi; dünyayı temsil etmenin yeni bir yöntemi olarak dönemine damgasını vuran başlıca sanat akımıdır. Geleneksel perspektif kurallarına başvurmadan nasıl bir resimsel kurgu yapabileceği sorusundan hareketle Batı sanatının yüzlerce yıllık görsel temsil sistemini yerle bir eden Kübizm, bu anlamda 20. yüzyılın en radikal sanat hareketlerinden biri olarak nitelendirilir. Kübizmin temellerinin, 1907 yılında Pablo Picasso’nun “Avignonlu Kızlar” resmiyle atıldığı söylenebilir. Picasso’yla birlikte Kübizmin temellerini atan Braque’ı bile afallattığı söylenen bu resmin en büyük özelliği, estetik güzelliğin ne olduğuna ilişkin alışagelmiş kalıpları yıkması, güzel ile çirkin arasındaki geleneksel ayrımları yok etmesi, deyim yerindeyse kendi kurallarını kendi koyan bir tavır taşımasıdır.
Önce Braque, ardından Picasso’nun resimlerinde şablon harfler kullanmaya başlaması ve resimsel dokuyu zenginleştirmek için boyaya kum, talaş gibi malzemeler katılmasıyla, “Sentetik Kübizm” olarak adlandırılan yeni bir evreye geçilmiştir. 1912-1914 arasına tarihlenen bu sürecin en önemli yeniliği, önce Picasso’nun ardından Braque’ın kullanmaya başladığı kolâj tekniğidir. Picasso, 1912 yılından itibaren gerçekleştirdiği resimlerine baskılı kumaşlar ve kâğıtlar yapıştırmaya başlamış; ayrıca atık malzemeler kullanarak kolâj tekniğini üçüncü boyuta da taşımış, dolayısıyla asamblaj tekniğinin ilk örneklerini vermiştir. Braque da aynı tarihten itibaren ‘papier collé’ olarak adlandırılan ve kesik kâğıt parçalarının resim yüzeyine yapıştırılmasıyla elde edilen kendine özgü bir kolaj tekniği kullanmaya başlamıştır. Kolajın 20. yüzyılın en önemli sanat tekniklerinden biri haline gelmesi, gazete, afiş, kartpostal gibi kitle kültürüne özgü basılı malzemenin bu çağda yaygınlık kazanmasıyla ilgilidir. Picasso da Braque da bu dönem yapıtlarında yaşadıkları zamanların siyasi ve kültürel gelişmelerine ilişkin ipuçları veren gazete kupürleri ve reklam imgeleri kullanmışlar, ilgilerinin salt biçimsel kaygılarla sınırlı olmadığının ipuçlarını vermişlerdir. Kübist kolaj, ayrıca, sanat nesnesinin statüsüne ilişkin çeşitli soruları gündeme getirmiştir. İlk kez geleneksel malzemenin ötesinde, kitle kültürüne özgü gündelik, sıradan malzemelerin sanat yapıtının ögesi haline gelmesi büyük bir adım olarak nitelendirilmiş; kolaj, sanat ve yaşam arasındaki keskin sınırların bir ölçüde erimesinde etkili olmuştur. Neyin sanat olup olmayacağıyla ilgili kalıplaşmış yargıların hüküm sürdüğü bir dönemde bu kadarı bile büyük, çok büyük bir adım olarak tarihe yazılmıştır.
Kübist ressamlar geleneksel resim kurallarından ayrılarak yeni bir mekân anlayışına yönelmişlerdir. Akademik perspektif kurallarına sırt çevirmişlerdir. Resimlerinde gölgeye yer vermemişlerdir. Hacmi belirtmek için yan yana ya da üst üste geometrik planlardan yararlanmışlardır. Böylece bir nesneyi olduğu gibi değil; fakat gözle görülebilen ya da görülemeyen çeşitli açılardan tasarladıkları gibi canlandırmışlardır. Kübistlerin zaman zaman salt gerçeğe varmak amacıyla soyutlamaya yer vermeleri kimi tablolarının anlaşılmasını zorlaştırmıştır. Dennis Parlante’nın Cherry Grid adlı eseri buna bir örnektir. Sanatçı bu eserinde karışık teknik kullanmıştır. Fakat ağırlıklı olarak kâğıttan yararlanmıştır. Sol üst köşede dikey formda siyah bir leke kullanılmış ve kullanılan bu siyah leke oluşturduğu kompozisyonun genel olarak bazı bölgelerine taşınmıştır. Bu siyah lekeyi dağıtırken dikey formlu lekeden farklı olarak çizgi ve nokta kullanılmıştır. Bu da çalışmayı, siyahın kasvetli görüntüsünden sıyrılıp gözün rahatlıkla gezebildiği bir ortama dönüşmesini sağlamıştır. Kolaj da denge, biçim ve kompozisyon çok önemlidir. Renklerin ve biçimlerin çalışmada dengeli bir şekilde dağıtılması kolaj çalışmaları için önemli bir detaydır ve görsel beğeni için büyük önem taşır.
Üst kısımda soldaki siyah formun yalnız kalmaması için onu takiben toprak renklerinde koyu bir renk kullanmış bu yüzden de orta kısım açık tonlarda bırakılmıştır. Çalışmada büyük formlu parçaların fazla kullanılması küçük formlu parçalara olan ihtiyacı doğurmuş bu yüzden de orta kısımda küçük kare çizgileri olan bir kâğıt kullanılmış ve sağ alt kısımda gri renkli kâğıdın üzerine küçük siyah parçalar yapıştırılmıştır. Orta kısımda kareli kâğıdın üzerine kalemle çizilmiş bir kiraz bulunmaktadır, bu durum bir parça eskiz havası katılarak çalışmayı yumuşatmıştır. Yine orta kısımda bulunan, siyah leke zarftan kesilmiş bir parçayla yumuşatılıp farklı bir şekil verilerek doğanın esintilerine yer verilmiştir.