Satranç ve buğday tanesi
Deha insan zekâsının, insan kişiliğinin erişebileceği en yüksek düzeydir. Dehalar hem kişilikleriyle hem davranışlarıyla farklı insanlardır. Dehalar daha çok meslek gruplarında gösterdikleri başarıları ile ün kazanırlar
Satranç akıl ve zekâ oyunudur.
Dünyanın en iyi satranç ustalarından sayılan Fischer ABD'nin yetiştirdiği tek dünya satranç şampiyonudur. Fischer'in oyunlarında kullandığı taktikler ve hamleleri, inanılmaz galibiyetleri, "Fischer Humması" olarak adlandırılır.
MÖ 2000'li yıllarda satrancın oynandığına dair bulgular Mısır'da piramitlerdeki kabartmalarda vardır. Satranç, MS 6. yüzyılda Hindistan'da ortaya çıktı. MS 10. yüzyıla gelindiğinde tüm Asya'ya, Ortadoğu ve Avrupa'ya yayılmıştı. En geç 15. yüzyıldan itibaren Avrupa'da soylular arasında çok popüler bir oyun haline geldiğinden "kraliyet oyunu" olarak tanımlanmaya başlandı. Kurallar ve dizilişler zamanla değişiklikler gösterdi ve 19. yüzyılda bugünkü standart halini aldı.
Oyunun icadı konusunda birkaç efsane mevcuttur. Bunlardan biri buğday tanesi efsanesidir. İşte o efsane…
Bundan yaklaşık 1400 yıl evvel Hindistan’da savaşmayı çok seven bir kral vardı. Bu kralın en büyük zevki savaş stratejilerini komutanlarına denetmekmiş. Savaş yıllarca sürer karşılıklı halklar büyük zarar görür. Bir süre sonra barış olsa da kral huyundan vazgeçemez ve sebepsiz yere bir başka komşusuna savaş açarmış. Yıllarca süren bu savaşlar elbette halkı perişan eder ve içten içe isyanlara sürüklermiş ama yapacakları da bir şey yokmuş çünkü krala karşı gelmek öldürülmek veya en iyi ihtimalle zindanda çürümek anlamına gelirmiş.
Bunalmış halk isyan edememenin çaresizliği içerisinde Hindistan’ın en bilgili kişisi olan “Yüce Bilgin”e gider. Yüce Bilgin gerçekten çok bilgilidir. Evinin içerisinde yüzlerce kitap bulunur. Halk derdini ona anlatmış ve bir şekilde kralı savaşmamaya ikna etmesini istemiş.
Yüce Bilgin düşüncelere dalmış çünkü kralı mantıklı bu davranışa ikna etmenin zorluğunu biliyormuş. Yüce Bilgin binlerce kitap okumuş ama kral belki ancak 1-2 kitap okumuş ve cahil bir insanmış. İşte eski dönemlerde krallık yönetimlerinin sıkıntısıymış bu. Kral olmak için özel bir şey yapmanız gerekmiyormuş. Sadece kralın oğlu olmak yeterliymiş. Ne seçim olur ne halk oy kullanırmış!
Yüce Bilgin “Benim eve kapanıp düşünmem lazım” demiş.
Halk heyecanla kapıda beklemeye başlamış. Bir, iki, üç, dört derken bir hafta geçmiş ve Yüce Bilgin evinden çıkmış. Halk heyecan içerisindeyken Bilgin “Beni krala götürün” demiş.
Krala, Yüce Bilgin’in geldiğine dair haber verilmiş. Kral sevinmiş çünkü ne kadar cahil olsa da Yüce Bilgin’i takdir edermiş. Onu tahtında güzel bir şekilde karşılamış.
- “Hoşgeldin Bilgin. Bu ziyaretinin sebebi nedir?”
- “Değerli kralım size bir hediye getirdim!”
- “Çok sevindim. Eminim ki güzel bir şey düşünmüşsündür. Nedir o?”
Yüce Bilgin’in kucağında bir kutu varmış. Bakalım size ne olduğunu tahmin edebilecek misiniz?
Yüce Bilgin’i izleyenler içinden “Bu belki kitaptır akıllansın diye” düşünmüş. Yoksa içinden zehirli bir yılan çıkacak da kralı mı ısıracak?
Kutunun içinden değişik şekilli taşlar çıkmış. Kral tabii ki ne olduğunu anlayamamış ama Yüce Bilgin anlatmaya başlamış:
- Kralım siz savaşmayı çok seviyorsunuz. Bu sebeple size aynı gün içerisinde defalarca savaşma imkânı verecek bir oyun getirdim. Bu ufak taşlar askerleriniz. İki tane atlı birliğiniz ve iki tane de filli askerleriniz var. Yine aynı şekilde iki tane savaş arabanız var (kaleyi anlatıyor) Eh siz de oyunda şahsınız! Ve de yanınızda baş yardımcınız vezir olacak.
- Bu gördüğünüz satranç tahtası üzerinde karşıdaki düşmanla savaşacaksınız!
Kral hemen oyunla ilgilenmiş. Taşların nasıl hareket ettiğini öğrenmiş. Oyunu öyle sevmiş ki bir daha komşularıyla savaşmamış çünkü satranç tahtasında savaşmak hem masrafsız hem de daha eğlenceliymiş.
Hindistan halkı böylece büyük bir beladan kurtulmuş. Öte yandan kral bu oyunu öyle beğenmiş ki Yüce Bilgin’e dile benden ne dilersin demiş.
Parada pulda gözü olmayan Yüce Bilgin “Kralım sizden çok fazla şey istemem buğday verseniz yeter. Bakın bu satranç tahtası 64 kare. Birinci kareye bir buğday ikincisine 2, üçüncü kareye 4, dördüncü kareye 8 ve sonra hep böyle iki misli olacak şekilde her kareyi doldurmaya yetecek kadar buğday yeter” demiş.
Kral kızmış. “Yüce Bilgin ben sana altın, elmas, toprak, malikane verebilirdim. Sen sadece buğday mı istiyorsun, hayret.” demiş.
Ne var ki toplam buğday hesaplanınca 570 milyar ton buğday gerektiği bulunmuş. Bu kadar buğday yaklaşık 1000 yılda ancak üretilirmiş. Bu hesabı duyan kral Yüce Bilgin’i zekâsından dolayı yine tebrik etmiş.
İşte satrancın efsaneye göre bulunuş hikâyesi nesilden nesile böyle anlatılmakta.