Türkiye'de televizyon olgusu
Televizyon, birçok ülkede, kurulmadan çok önce kendisinden söz ettirmeye başlamıştır. (Adamou vd.: 2008). Yeni bir araç olarak ortaya çıkışı 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarına denk gelmiş olan televizyonun tarihi de, tıpkı medya tarihi gibi, kapitalizmin ve ulus devletlerin tarihiyle iç içe geçmiştir (Hickethier, 2008: 55; Hilmes, 2003: 1; Nerone, 2006: 101).
Kitle iletişim araçlarından olan televizyon, en etkili medya organıdır. Çünkü izleyici kitlesi en fazla olan kitle iletişim aracı televizyondur. Televizyonun kitlelere hitap gücü, diğer kitle iletişim araçlarına oranla kıyas kabul etmeyecek derecede büyüktür. Gazete ve dergilerin hitap ettiği topluluk yüz binler ile ifade edilirken televizyonun hitap ettiği kitle milyonlarla ifade edilmektedir. Bu da fakirinden zenginine yaklaşık olarak her evde televizyon alıcısının bulunmasından ileri gelmektedir (Akın, 2002:17).
Bu kadar hayatımızda öneme sahip olan televizyonun en büyük özelliği öğretici ve eğlendirici olmasıdır. Göze ve kulağa, hitap etmesi etkili bir eğitim aracı olmasını sağlamaktadır. Canlı, renkli, görüntüler ve sesler izleyenlerin doğrudan veya dolaylı olarak çeşitli bilgiler ve mesajlar aktarmaktadır. Televizyon için pek çok şey söylenmiştir; eğlendirici, ağrı kesici, israf diyarı, yalnızların yoldaşı, aptal kutusu, beyaz gürültü, zaman hırsızı, dünyaya açılan pencere ve daha birçok şey. Williams televizyonu, hem teknolojik, hem de kültürel bir biçim olarak niteler; yani televizyon bir yanıyla teknik bir araçtır, diğer yanıyla ise kültür üretim, aktarım ve tüketim (yeniden-üretim) ortamıdır (Mutlu, 1999:11) Televizyon yayıncılığı siyasi, ekonomik veya kültürel anlamda bir güç olmasının yanında, kamu için birçok işleve sahip çok yönlü bir kitle iletişim aracıdır.
Televizyon yayıncılığı ülkelerin gelişmişliklerine paralel bir şekilde ilerlemektedir. Bu nedenle gelişmiş olan ABD’de 1939’da düzenli yayınlar başlar. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ancak 1970’li yıllarda televizyona geçilmiştir.