BAĞLANMA KORKUSU MU SORUMLULUK ALAMAMAK MI?
Son zamanlarda sıklıkla karşımıza çıkan bir kavram oldu bağlanma korkusu peki ama gerçekte bağlanma korkusu nedir? Gerçekten insanlar bağlanma korkusu yaşadıkları için mi ilişkilerini sürdürmek istemiyorlar yoksa başka deneyimler yaşayabilme isteklerinin ilişkide almaları gereken sorumlulukları yerine getirememenin adını bağlanma korkusu koyarak çıkış yolu mu arıyorlar? Bunun için ilk olarak bağlanmanın ne olduğunun ve ne olmadığının tanımını yaparak başlamak gerekir.
Bağlanma sıcak yakın ilişki ihtiyacıdır ve yanında bulunduğun kişiye güven duymak onu yanında istemektir. Küçük yaşta anne ve çocuk ilişkisi içerisinde güvenli ve istikrarlı bir iletişim kurmak ve bu iletişimin sevgiye dayandırılması anlamına gelmektedir. Yani bağlanmanın temeli bebeklikte kurulan bağlarla şekillenmektedir. Peki ama o dönemlerde ne oluyor da insanlar güvenli bağlanamıyorlar sorusunu da cevaplamam gerekir.
Küçük yaşlarda anne ve çocuk ilişkisi içerisinde bazen anneler çocuklarını yetiştirirken tutarsız davranabiliyorlar. Ya ihtiyaçlarını çok fazla hatta gereksinimlerinden bile fazla karşılayabiliyorlar (örneğin daha talep edilmeden ve günümüzde ki prensim, prensesim diye büyüyen çocukların büyük bir kısmı) yada anne çocuğun ihtiyaçlarını karşılarken istikrarsız davranabiliyor. Bir gün olabildiğince iyi iken, diğer gün kendi psikolojisine göre değişken bir şekilde ihtiyaçlarını yeterince karşılamamaya başlıyor.
Başka bir durumda çocuk anneden ayrıldığı zamanlarda endişesini farklı şekillerde gösteriyor. Bazen annesini tamamen kaybedebileceğini düşünebiliyor. Üzülüyor ve burada teselli edilme ihtiyacı aslında en önemli karşılanması gereken ihtiyaçtır. Bu bazen gözden kaçabiliyor. Yada çocuk bir şekilde annesi ile ilişkisi içerisinde annesinin onu terk edebileceğini düşünüyor, yalnız kalabileceğini anneyi kaybedebileceğini düşünüp endişe yaşamaya başlıyor. Sonraları da yetişkinlik dönemine bu ilişki kurma biçimi sosyalleşme esnasında da sorunların üst üste binmesi ile taşınmış olabiliyor. Yada çocuklukta ergenlik dönemlerinde veya yetişkinlikte yaşanmış travmatik olaylar bağlanma korkusunun oluşmasında rol oynuyor.
Yetişkinlikte yaşanan travmalar bazen ilişkisel kayıplar sebebi ile olabiliyor. İnsanlar artık birilerine güvenmemeye başlıyorlar ve sonra terk edilebileceklerine inanıyorlar. Ancak günümüzdeki problem insanların her ayrılığı büyük bir travma gibi atlatması. Burada da narsisistik kırılganlıklar devreye giriyor. Gerçek olan şu ki insanlar hayatımıza girerler ve çıkarlar. Hayatımızdan her çıkana karşı bu kadar öfke duymak incinebilir olmak narsisistik kırılganlıktan kaynaklanıyor. Her ayrılığın travmatik etkisi yoktur. İnsanlar bir kere birilerinden ayrıldılar diye de bir sonra ki ilişkilerinde bağlanma korkusu yaşamazlar.
Günümüzde sosyal medyanın yaygınlaşması ile insanların görsel haz yaşama isteklerinde önemli bir artış oldu. Bu da birçok kişinin istek ve arzularının şekil değiştirmesine yol açtı. Daha kolay elde edilebilirlik, yeni ilişki kurabilme de ki kolaylık, farklı fantezi arayışları gibi birçok faktör sonucunda birçok kişi ilişki sorumluluğu almak istememekte hatta evlenme yaşlarını bile mümkün olduğu kadar uzatmaya başladı. Ne kadar çok şey yaşarsam o kadar hazır olurum düşüncesi ile farklı insanlar tanımaya başlamak bu tanıma sürecinin de kendi içerisinde bir bağımlı olma hali getirdiğinin farkına varamamak. Ne kadar insan tanıdıkça o kadar yeni birilerini tanımaya ihtiyaç duymak, başka birinin hikayesini merak etmeye başlamak, çoğu zaman bu bağımlılık cinsel ilişki yaşama isteğinden de bağımsız olarak gelişmeye başladı. Bu yüzden bağlanma korkusu yaşamayan insanlar ilişki sorumluluğu almak istememelerinin ardına bu korkuyu ön plana çıkarıp kendilerini haklı gösterme eğilimlerine gitmeye başladılar. Hangisinin gerçek bir bağlanma korkusu olduğunu ve hangisinin nitelikli bir ilişki yaşamaktan korkmak olduğunun ayırımına varamamaya başladılar. Bu ayırıma varabilmekte üstelik ilişki yaşarken duygulardan arınmış bir şekilde düşünülmediği için de çok zor olmaktadır. Ayırımına varmaya en iyi partnerinizin davranışları yardımcı olacaktır.
Sizi gerçekten seven birisi bağlanmakta güçlük yaşadığını söylüyorsa ve ilişkiyi daha ileri basamağa taşımakta zorlanıyorsa da sizi terketmez. Bazen size öfkelenir, bazen kızar, bazen gider ama sonra yapamadığını söyleyip size geri döner. Hayatına başka birini duygusal anlamda almakta zorlanır. Hayatına aldığı kişiler bu kısa ayrılıklarda günü birlik ilişkiler olur. Birçok zaman kimseyi dahil etmek istemeyip kendine kalma süreçleri olsun isterler. Ama yine de bütün davranışları size özel olduğunuzu hissettirir. Sizi değersizleştirmez.
İlişki sorumluluğu almak istemeyen birisi size değersiz hissettirir. Sizi dinlemez, sorumluluk almaz ve sanki ciddiye alınmadığınızı düşünürsünüz. Sanki sizinle öylesine birlikteymiş gibi hissettirir. Bağlanma korkusu yaşayan partner de bir şeylerin yolunda gitmediğini fark eder ama size verdiği değer hissedilir.
Yapmanız gereken partnerinizin bağlanma korkusu olduğunu düşünürseniz onu kendiniz değiştirme misyonunu edinmemelisiniz. Bu desteksiz tek başınıza başarabileceğiniz bir şey olmadığı gibi dengenizi bozar, sizi yorar ve sizinde ilişki yaşama şeklinizi değiştirebilir. O yüzden sık duyduğunuz bu bağlanma korkusu yaşıyorum cümlesinin ardındaki bahaneler kısmını da lütfen göz önünde bulundurarak partnerinize hayatınızda ki en kıymetli şeyiniz olan zamanınızı ayırıp ayırmama kararınızı verin. Korku güçlü bir duygudur ama unutmayın sevgi korkudan daha güçlüdür. Yeterince severseniz bahane olmayan bağlanma korkusunu aşabilirsiniz. Bu da bir bahane ise de zaten sizi yeterince sevmemiştir. Anahtar kelimeniz yeterince sevgi olsun.