Cumhuriyet, tarihi ve talihi tersine çevirendir!
Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’nin savunma sistemi neredeyse tamamen yok edilmiş ve vatan toprakları işgallere açık hale getirilmişti.
Antlaşma şartlarına göre, işgal edilen vatan toprakları Mustafa Kemal’in önderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı(Millî Mücadele) sonunda düşmanlardan temizlenmişti.
24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmış, yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığı kabul edilmiş, 13 Ekim 1923’te de Ankara Türkiye Devleti’nin “Hükûmet merkezi” olmuştu.
Artık, mevcut rejimin isminin de bütün açıklığı ile konulması, yeni devletin başkanının seçilmesi gerekiyordu.
O güne kadar Devlet Başkanlığı görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı (TBMM) olarak Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından yürütülmüştü.
Diğer taraftan bazı yabancı ülkeler de Lozan Antlaşması’nı onay için Türkiye’deki yeni devlet rejiminin daha açık şekilde belirlenmesini istiyorlardı.
Bu sıralarda, 27 Ekim 1923’te İcra Vekilleri Heyeti’nin istifası ve Meclis’in güvenini kazanacak bir kabine listesinin oluşturulamaması da bu “rejim” sorununa acil bir çözüm gerektirdi.
İşte, iç ve dış şartların doğurduğu bu gelişmeler sonucu 29 Ekim 1923 akşamı cumhuriyet ilân edildi. Bu suretle yeni devletin yönetim biçimi bütün açıklığı ile ismini almış oluyordu.
Cumhuriyetin ilânı ile “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” ilkesi, artık devlet yönetiminde en belirgin şekliyle yerini alıyor; demokrasiye giden yol daha aydınlık olarak çiziliyordu.
Mustafa Kemal (Atatürk), cumhuriyeti ilân ederken demokrasinin bütün kurallarının zamanı geldikçe uygulanması görüşünde idi.
Türk milletinin, siyasal haklarını dilediği gibi kullanması, memlekette çoğulcu demokrasinin işlerlik kazanması, onun öncelikli amacı idi.
Nitekim çok partili döneme geçme ile ilgili Atatürk döneminde, “Terakkîperver Cumhuriyet Fırkası” ve “Serbest Cumhuriyet Fırkası” ile yapılan iki büyük deneme, bu hususu göstermektedir.
Ancak çağdaşlaşmayı amaçlayan büyük inkılâpların yapıldığı bu dönemde, muhalefet partileri iyi niyetlerine rağmen kendilerine katılan cumhuriyet karşıtı gerici çevrelerin, cumhuriyet rejimini devirmek isteyen fırsatçıların da gizli faâliyet odakları haline geldi.
Bu suretle şartların henüz müsait olmadığı bir dönemde, “çok partili rejim”, ister istemez bir süre daha ileri bir tarihe bırakıldı.
Bu bakımdan Atatürk dönemini ve bu döneme egemen olan tek parti rejimini, Türkiye’yi çoğulcu demokrasiye ulaştırma yolunda gelecek için engelleri ortadan kaldırmayı amaçlayan, bu nedenle halkın siyasal ve sosyal eğitime önem veren bir zaman aralığı olarak yorumlamak gerekir.
Cumhuriyet, egemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden devlet şekli demektir. Dolayısıyla devletin temel organlarının seçimle iş başına geldiği bir yönetim biçimidir.
Cumhuriyet yönetiminin birinci özelliği, seçim esasına dayanan bir idâre şekli olmasıdır.
Bu yönetim şeklinde egemenlik, gerek seçme, gerekse seçilme hakkı bakımından belli bir kişiye,belli bir zümreye, belli bir sınıfa ait değildir; bütünüyle millete aittir.
Cumhuriyet yönetimi, ulus egemenliğine dayalı, vatandaşların eşitlik ilkesini esas alan hukukun üstünlüğüne dayalı özgürlükçü bir yönetim biçimidir.
Cumhuriyet, aynı zamanda kişilerin de birey olarak bağımsızlaştığı ve özgürleştiği bir rejimdir.
Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayanağı “ulusal egemenlik”tir.
Cumhuriyet, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşanan ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel dönüşümdür. Bu dönüşümün neticesinde gelişen yönetim biçimi formudur.
Cumhuriyet, akla, mantığa, bilime, toplumun gereklerine ve ihtiyaçlarını gidermeye en uygun ve insana değer veren bir devlet yönetim biçimidir.
İnsanın, dolayısıyla toplumun gelişimine ortam hazırlayan ve koruyan vasıflara sahiptir.
Cumhuriyet yönetiminin özelliklerini ana başlıklar halinde şöyle sıralayabiliriz:
*Cumhuriyet, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim şeklidir. Cumhuriyette, halkın kendi kendini yönetmesi esastır.
*Halkın, seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçme ve seçilme hakkı Anayasal güvence altına alınmıştır.
*Cumhuriyet yönetiminde egemenliğin kaynağının millet olduğu kabul edilmiştir.
*Cumhuriyet rejiminde asla egemenliğin bir kişiye, bir zümreye, bir sınıfa ya da bir gruba dayanması kabul edilemez.
*Cumhuriyet yönetimi, hukukun üstünlüğüne dayanır. Herkes Anayasa ve kanunlar önünde eşit haklara sahiptir.
*Cumhuriyette, halk seçim yoluyla temsilcisi olan milletvekillerine bir meclis ve bir hükümet kurma yetkisi vermektedir.
*Cumhuriyet rejimlerinde vatandaşların temel hak ve özgürlükleri en geniş bir biçimde devletin güvencesi ve teminatı altında bulunmaktadır.
*Cumhuriyet yönetimlerinde yargı yetkisi bağımsız mahkemeler aracılığıyla kullanılır.
*Cumhuriyet rejimlerinde “kamu yararı ilkesi” ön planda tutulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini en genel ölçüde, millî, laik, çağdaş, demokratik, sosyal bir hukuk devleti biçiminde tanımlamak mümkündür.
Anayasamızda yer alan cumhuriyetin temel nitelikleri yanında bu niteliklerini destekleyici ve bütünleyici manevî değerler de vardır.
Bunlar şöyle sıralanabilir:
*Cumhuriyet fazîlettir, dolayısıyla fazîlet yüksek insanî değerlerin tümüne sahip olmak demektir.
*Çağdaş ve uygar olmak, Türk toplumunun çağdaş ve uygar bir toplum haline getirilmesidir.
*Gelişmeye ve değişmeye açık olmak, Atatürk’ün “10. Yıl Nutku”nda ifâde ettiği, “millî kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız” sözü bunu ifâde etmektedir.
*Bilimin yol göstericiliği ve akılcılık; her türlü dogmalardan uzaklaşmaktır.
*Misak-ı Millî ve tam bağımsızlık; Millî And, her şeyden önce millî ve bölünmez bir Türk vatanının sınırlarını çizmiştir. Böylece Türk milleti tam bağımsızlık bilincine erişmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını devam ettirmesi, çağdaş uygarlık seviyesini yakalaması, bilim ve teknikte, eğitim ve kültürde, ekonomide, demokrasi ve insan haklarında çağın en gelişmiş ülkeleri arasında yer alması ve daha da gelişmesi; Atatürk’ün düşünceleriyle, ilke ve inkılâplarının çok iyi kavranması ve uygulanmasıyla mümkündür.
Bu nedenle Atatürk, değişimi ve yenileşmeyi sürekli kılmak için cumhuriyeti Türk gençliğine emânet etmiştir.
Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlarken, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, cumhuriyetin kahramanlarını rahmet, minnet ve şükrânla anıyoruz.