Deve, çöl dikeni ve mazoşizm
Kişinin ruhsal ve fiziksel olarak kendisine acı çektirmesi ve bu acıdan da haz duyması anlamına gelen mazoşizm, psikiyatrik olarak incelendiğinde kişinin acı çekmekten keyif alması değil, bilinç dışı olarak ya hak ettiğinin bu olduğunu düşünmesi ya da acı çekmek dışındaki seçeneğin daha acı verici olduğunu düşünmesidir.
Mazoşistler, genellikle yaşadıkları acıları hak ettiklerini düşünür ve cezalandırıldıklarında içsel ferahlığa ulaşırlar.
Karşılarındaki iyi, hoşgörülü, yardımsever, kibar ve nazik biriyse, o kişiden uzaklaşırlar.
Çünkü bu ilgiyi hak etmediklerini düşünürler.
Özünde mazoşistler travmatik ve zor durumlarında, kurban ve mazlum rolü yerine güçlü olan, kendi iç dünyalarında yücelttikleri agresif kişilikle özdeşim kuran kişilerdir.
Mazoşist kişi ve toplumların farkındalık içinde olması zordur. Her zaman aynı hataları yapmaları, aynı çukura düşmeleri gibi bir kısır döngü içerisinde olurlar.
Bu tür toplumlar ancak, “dış güçlere”, hayali düşmanlara ve başka faktörlere bağladıkları kendi davranış örüntülerindeki mazoşistik durumları görür ve kabul ederse hatalarını anlar ve vazgeçer.
Deve, çöl dikeni yiyince keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kanlar akmaya başlar.
Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider.
Deve ılık kanın tadını çok sever; lezzeti kandan değil dikenden bilir.
Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.
Araplar buna “harese” derler. Yani “ihtiras”; kendi kanında boğulma!
Bu metaforda olduğu gibi bugün Türkiye’de halk seçimlerde AK Parti iktidarını desteklemekle aslında kendi sonunu hazırlamış ve ihtirasına yenik düşerek kendi ipini çekmiştir!
Yoksa, ülkemiz seçmeni kendisine zam kasırgası, pahalılık, ekonomik kriz ve Dünyanın en yüksek enflasyonlarından birini yaşatan, milyonlarca mülteci, sığınmacı ve kaçağı ülkemize doldurarak Türk devletine “beka sorunu” yaşatan AK Parti iktidarının bu kötülüğünden haz mı alıyor?
Şimdi de ülkemiz seçmeninin içinde bulunduğu vahim ve mazoşist durumu başka bir anekdotla izâh edelim:
Rus edebiyatının ünlü yazarlarından Dostoyevski, 1849’da Rus Çarı I. Nikola’nın baskıcı rejimine muhalif “Petraşevski” grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle, ağabeyi ve sekiz arkadaşıyla birlikte tutuklandı.
Ölüm cezasına çarptırılan Dostoyevski, sekiz ay hapishanede yattıktan sonra diğer dokuz kişiyle birlikte idam edilecekleri yere götürüldü.
Tam kurşuna dizilmek üzerelerken af kararı çıktı. İdam cezası, dört yıl kürek ve altı yıl adî hapis cezasına çevrildi.
Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi.
Sürgünde geçirdiği dört senenin ardından 1854 yılında kürek cezasından kurtularak er rütbesi ile kışla hizmetine verildi.
Semipalatinsk şehrinde zorunlu ikamete mahkûm edildi.
Burada bulunan Alayın Yedinci Hat Taburu’nda beş yıl görev yaptı ve subaylığa kadar yükseldi.
1857 yılının Şubat ayında, Maria Dmitrievna İsayeva ile evlendi.
Dostoyevski, 1859 yılında serbest bırakıldı ve Petersburg şehrine yerleşti.
Petersburg'a döndükten sonra hapis ve sürgün yıllarını “Ölüler Evinden Anılar/Zapiski iz Mertvogo Doma” adlı kitapta topladı.
Dostoyevski, sürgün yıllarında hapishanedeki bir köpekle, insan ilişkileri üzerine gözleme dayalı bir deney yapar.
Köpeği takibe alır ve yanından geçerken her mahkûm tarafından tekmelendiğini gözlemler.
İlginç olan, köpeğin mahkûmlardan kaçmaması ve yanına bir mahkûm yaklaştığında otomatik olarak eğilerek tekme pozisyonu almasıdır.
Köpeğin yanından geçen her mahkûm sistematik olarak köpeği tekmeler!
Dostoyevski bir gün köpeğin yanına yaklaşır ve başını okşamaya başlar.
Köpek bir süre şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra, hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlar!
Önüne gelen mahkûmun tekmelediği köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski’yi görse kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz!
Köpeğin tekme atanlardan kaçacağı yerde başını okşayan Dostoyevski’den kaçmasının bir psikolojik açıklaması vardır elbette!
Kötülüğü ve acıyı hayat şartı kabul etmiş canlıların iyiliği, sevgiyi, kardeşliği, dostluğu, paylaşmayı görünce çok büyük şaşkınlık yaşamaları ve afallamasıdır bu durum!
Ruhu köleleştirilmiş, şiddetten haz alan bu köpek aslında sevgiye açtır.
İnsanlar ve toplumlar için de geçerlidir bu durum!
Bazen kötü davrandığınız insanlar size tapar, bazense iyi davrandıklarınız sizden nefret eder.
Köpeğin bu davranış şeklinin insanlar üzerindeki yansımasına “mazoşizm” denir.
Yani, insanın kendisine yapılan kötülükten haz alma duygusudur ve gitgide “buna da şükür”, “beterin beteri var” gibi anlamsız bir şekilde tepki vermeye başlar.
Bugün ülkenin ve Türk halkının geldiği durum da bundan farksız!
Kendi siyasal tercihlerinde ve vebâllerinde boğuluyor!