Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Aykut Veli Yıldız

Aykut Veli Yıldız

Türk'ün Sesi

SOKRATES’TEN GÜNÜMÜZE DEMOKRASİ

Demokrasi, kökeni eski “Yunan Atina Şehir Devletleri” dönemine kadar uzanan bir kavramdır.

Demokrasi sözünün etimolojik kökeni demos(halk) ve kratos(egemenlik) kelimelerine dayalıdır. Kısaca demokrasi, halkın egemenliği demektir.

Halkın, halk tarafından, halk için yönetilmesini ifâde eder.

Demokraside egemenliğin gerçek sahibi “birey” ve nihayetinde, bir devlet sınırları içerisinde yaşayan “halk”tır.

Demokrasi kavramı, kendi tarihi boyunca anlam aşınmasına uğramıştır.

Devlet idâresi için kullanılan siyasi rejim biçimi olmakla birlikte yönetişim, siyasal katılım, eşitlik gibi kavramları barındırmasından dolayı rejim biçiminin ötesine geçtiği de söylenebilir.

Demokrasi kavramının anlamı hususunda zemini sağlam bir uzlaşıdan bahsetmek pek mümkün değildir.

Demokrasi kavramının tanımlama sürecinin politik bir süreç olduğu da söylenebilir.

Eski antik çağlardan günümüze değin “güç” her zaman “güçlünün” elinde olmuştur.

Eski Mısır teokrasisinde “Tanrı” kimliğindeki “Firavun” halkın sesi olduğunu iddiâ etmiştir.

Antik Çağ Atina Şehir Devletleri’nde köleler siyasal toplumdaki haklardan dışlanmış, sömürülmüş ve soyluların egemenliği (aristokrasi) söz konusu olmuştur.

Tarihsel süreçte kralların, sultanların, imparatorların ve diktatörlerin egemenliği var olmuştur.

Demokrasi, yüzyıllar boyunca insanlığın hep ideali olmuş, ancak günümüze değin bir fantazma (hayâl) olmanın ötesine gidememiştir.

Demokrasinin gerçek anlamı, insanlık tarihi boyunca çarpıtılarak anlam erozyonuna ve yorum enflasyonuna uğratılmıştır.

Tarihte en katı otokratik rejimler bile demokrasi kelimesini kendilerine yakıştırabilmişlerdir.

Demokrasi üç büyük değişim ve dönüşüm geçirmiştir.

İlk dönem eski Yunan demokrasisi, demokratik olmayan şehir devletlerinin demokrasiye dönüşümünü içerir.

Ulus devletlerin doğuşuyla birlikte, demokrasi ikinci dönüşümün içine girmiş ve temsili demokrasi modeline bürünmüştür.

Böylece demokrasi, sadece şehir meclislerinde değil, genel ve temsili ulusal mecliste de işlemektedir.

Günümüzde ise, demokrasi yeni bir dönüşüm sürecine yönelmiştir.

Küreselleşmenin etkileriyle ulus devletin siyasi, ekonomik, sosyal ve yönetsel yapısındaki aşınmalar temsili demokrasiyi de dönüşüme zorlamaktadır.

Bu dönüşümün bir yansıması olarak temsili demokrasiyi güçlendirme, katılımı artırma ve doğrudan demokrasi uygulamalarını geliştirme çabaları dikkat çekmektedir.

Bu bakımdan demokrasi kavramı bir ideal olanı ifâde etmektedir.

Günümüzde genel ve eşit oy sistemine dayalı “katılım” ve “temsil” çağdaş demokrasilerin temel özelliklerinden birisidir.

Buna temsili demokrasi adı verilmektedir.

Çağdaş demokrasilerde “çoğulculuk” ilkesi geçerlidir. Çoğulcu demokrasi (plüralizm) siyasi partilerin sayıca çok olması ve iktidâr için rekabet etmeleri anlamına gelmektedir.

Çağdaş demokrasiler, esâs itibarıyla çoğunlukçu demokrasi özelliğine sahiptir. Çoğunlukçuluk, seçim ve oylama mekanizmasında oy çokluğu ilkesinin geçerli olması demektir.

Çağdaş demokrasilerin bir diğer önemli kurumu da parlamentonun üstünlüğü ilkesidir.

Bu ilke, parlamenter demokrasi olarak adlandırılmaktadır.

Çoğunlukçu demokrasi; siyasal ilgisizlik, siyasal bilgisizlik ve siyasal unutkanlık adı verilen faktörler dolayısıyla gerçek demokrasi olmaktan fazlasıyla uzaktır.

Toplumda herkes siyasal kararlara ve uygulamalara ilgi göstermeyebilir. Bu bireysel ilgisizlik ve kayıtsızlık dışında devlet de bazen depolitizasyon politikası ile vatandaşları siyasal katılımdan uzak tutabilir.

Çoğunlukçu demokrasiyi zaafa uğratan bir diğer neden de siyasal bilgisizlik”tir.

Seçmenlerin eğitim ve kültür seviyelerinin düşük olması gibi nedenlerle vatandaşlar doğru tercih ve kararlarda bulunamayabilirler.

Siyasal partiler, siyasal manipülasyonlar (yalan-dolan, aşırı vaatte bulunma, propaganda gibi) yaparak seçmenin cehâletinden istifade ederek onun tercihini kolaylıkla kendi çıkarları doğrultusunda etkileyebilirler. Ayrıca, siyasal unutkanlık adını verebileceğimiz bir diğer faktör dolayısıyla, önceki seçimlerde aldatılmış seçmen siyasal manipülasyonlarla tekrar kandırılabilir.

Bugün çağdaş demokrasilerde halk gerçek anlamda bir siyasal egemenlik imkânından yoksundur.

Demokrasi olarak adlandırılan yönetimde maalesef halkın değil, siyasal iktidârın ve çıkar ve baskı gruplarının egemenliği söz konusudur.

Çağdaş demokrasilerde sınırsız siyasal güç söz konusudur. Sınırsız demokrasi anlayışının temel kaynağı Jean-Jacques Rousseau’nun “halk egemenliği” teorisine dayanır.

çoğunluk irâdesini ve tercihini, halkın irâdesi ve tercihi olarak kabul eder. Gerçek demokrasi, çoğunluk egemenliğini değil, halkın egemenliğini savunur.

Gerçek demokraside çoğunluk oylarına sahip bir iktidârın yetkilerinin sınırsız olmaması gerektiği görüşü hâkimdir.

Çağdaş demokrasilerde yöneticiler sınırsız güç ve yetkilere sahip durumdadırlar. Gerçek demokrasi için, halk adına devleti yönetenlerin güç ve yetkileri mutlaka hukuk kuralları ile sınırlandırılmalıdır.

Antik Yunan felsefesinin babası olarak kabul edilen Sokrates, öğrencisi Platon tarafından yazılan diyaloglarda, demokrasi hakkında derin endişelere ve pesimizme (karamsarlık) sahip biri olarak tasvir edilir.

Platon’un 10 kitaptan oluşan meşhur adlı eserinin 6. kitabında Sokrates, öğrencileriyle demokrasi hakkında sohbet eder.

Sokrates bu kısımda öğrencilerine demokrasinin eksiklerini ve hatalarını göstermeye ve anlatmaya çalışır.
Bir gün Sokrates öğrencileriyle sohbet ederken bir öğrencisi Sokrates’e sorar:

- Eğer demokrasi çoğunluğun kararını kabul etmekse, âdil olan da bu değil midir?
Meselâ, 100 kişinin oy kullandığı bir yerde 51 kişinin kararına mı uymak daha âdil ve doğru olur, yoksa, 49 kişinin kararına uymak mı?
Hem çok mümkündür ki, daha çok insanın daha az insandan yanılma ihtimâli daha azdır.
Şu halde sizin demokrasiye karşı çıkmanız doğru olmadığı gibi haklı da sayılmaz.

Bunun üzerine Sokrates her zaman olduğu gibi soru-cevap yöntemini kullanarak, o öğrencisine önce sorar:

- Bize söyler misin bilge olmak mı daha zordur?
Yoksa, câhil olmak mı daha zordur?

Öğrenci:
- Elbette ve hiç şüphesiz bilge olmak daha zordur. Bilge olmak için çok okumak araştırmak ve yorulmak gerekirken, câhil olmak için bir şey yapmaya gerek yoktur.

Sokrates:
- Peki, o halde bize yine söyler misin? Toplumlarda câhil insanların sayısı mı çok olur?
Yoksa, bilge insanların sayısı mı çok olur?

Öğrenci:- Elbette ve hiç şüphesiz câhil insanların sayısı fazla olur.

Sokrates:
- Peki, bize yine söyler misin? Bir gemide 100 yolcu bulunsa geminin nerede-nasıl ve hangi yönde yelken açması gerektiğini kaptan mı daha iyi bilir?
Yoksa, o 100 yolcu mu?

Öğrenci:
- Eğer yolcular içinde denizcilik bilgisi olan yoksa pek tâbi ki, en iyi bilen kaptandır.

Sokrates:
Peki, o hâlde diyebilir miyiz ki, herkes her konuda karar veremez, herkes bildiği yerde konuşmalı ve her iş ehline verilmeli.

Öğrenci:
- Pek tâbi ki, olması gereken budur.

Sokrates:
- Peki, o hâlde bize yine söyler misin? Kimin hangi konuda bilgili olup olmadığını bilmeden, sadece çoğunluk oldukları için kararlarını doğru bulmak, âdil ve doğru olabilir mi?
Hem sen de kabul ettin ki, bir toplumda câhillerin sayısı bilgelerden hep daha çok olur.

Platon’dan aktarıldığı ifâde edilen bu diyalogların mantık silsilesi daha sorumlu ve objektif bir tavırla incelendiğinde, buradan Sokrates’in demokrasiye karşı olduğu ve sırf bu yüzden idam edildiği sonucunu çıkarmak; hem çok zor, hem de çok tartışma götürür önerme olur.

Çünkü, demokrasinin birincil karakteri özgür konuşmaktır.
Özgür konuşmak ve özgürce akıl yürütmek, demokrasi denilen siyasi rejimin en temel özelliğidir.

Sokrates, bu kadar içselleştirdiği ve neredeyse felsefesini üstüne binâ ettiği bu demokratik yönetime karşı olabilir mi? Bu mümkün mü?

Sokrates’in, “azınlık-çoğunluk”, “bilge-câhil” ikilemlerinde aradığı şey, doğru karar verme hakîkatidir. Mantığının vurgusu doğru karar alabilme yetisidir.
Karar alma biçiminin, doğru karara gölge düşürme ihtimali, onun endişe kaynağıdır.
Ama bu mantığının bile bugün demokrasi denilen siyasi rejime ilhâm verdiği yadsınamaz.

Bugün bütün dünyada egemen olan demokrasi aslında “temsili demokrasi”dir.

Temsili demokrasilerin oluşturulmasında Sokratesçi bir yaklaşım egemendir.
Aradan 2500 yıl geçmesine rağmen Sokrates’in fikirleri bu bakımdan da bütün canlılığını korumaktadır.

Siyasi partiler temsilidir. Sivil toplum kuruluşları temsilidir. Çoğunluğu temsil etmek için küçük azınlık guruplar, çoğunluk tarafından seçilerek görevlendirilir. Burada aranılan yegâne kriter, iknâ ederek rızâ üretmektir.

Zaten gerçek bir temsili demokrasi tarifi yapılırken şu üç sacayağına vurgu yapılır:

Önermek,
İknâ etmek,
Rızâ üretmek.


Sonuçta, temsili demokrasi bir delegasyon sistemidir ve seçilen delegeler büyük çoğunluğu temsil eder.

Sokrates’in öğrencisi Platon’un demokrasiye ilişkin şu ifadeleri asla unutulmaması gereken kulaklara küpe olacak cinsten bir öğüt niteliğindedir:

“Demokrasinin esâs prensibi halkın egemenliğidir.
Ama halkın kendini yönetecekleri doğru seçebilmesi için yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır.
Eğer bu sağlanamazsa demokrasi otokrasiye geçebilir.
Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü popülist demagoglar kötü de olsalar başa geçebilirler.
Oy toplamasını bilen herkesin devleti idâre edebileceği zannedilir.
İktidâr, iktidâra düşkün olmayan ve iktidârdan gelecek menfaatlere ihtiyacı bulunmayanlara verilmelidir.
Demokrasi bir eğitim işidir.
Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur.
Devam ederse demagoglar türer.
Demagoglardan da diktatörler çıkar.
Demokrasi despotluğa dönüşür.”

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları