Kadın cinayetleri
Gün geçmiyor ki gazetelerin üçüncü sayfalarında bir kadın cinayeti haberi olmasın, ya da televizyonların haber bültenlerinde. Geçtiğimiz günlerde işlenen Emine Bulut cinayeti Türkiye'yi ayağa kaldırmıştı. Emine Bulut isimli genç bir kadın 10 yaşındaki kızının gözleri önünde eski eşi tarafından defalarca bıçaklanarak öldürülmüştü. Kırıkkale'de bir kafede eski eşi Fedai Baran tarafından öldürülen Emine Bulut'un son sözleri "Ölmek istemiyorum" olmuştu. Talihsiz kadının kameraya yansıyan son görüntülerinde, yanında bulunan kızının "Anne lütfen ölme" diye ağladığı görülüyordu. Kafede bulunan 19 yaşında bir kişinin çektiği video görüntüleri sosyal medyaya düşünce bütün Türkiye çok ciddi bir tepki verdi. Oysa ki; hemen hemen aynı günde Konya'da bir kadın üç çocuğunun gözünün önünde kocası tarafından 20 yerinden bıçaklanarak öldürülüyordu. Kocası kadına şiddet uyguladığı için kadın mahkemeden uzaklaştırma kararı çıkartmıştı. 4 gün sonra eve gelen koca kadını öldürdükten sonra çocuklarına "anneniz öldü, yardım çağırmayın" diyecek kadar soğukkanlı olabiliyordu.
Bunlar inanılır gibi vakalar değil ama artık ülkemizde kanıksanır hale geldi. Ancak sosyal medyaya düştüğünde toplumsal davranım dürtüsü harekete geçebiliyor. Bir defa şunun altını kalınca çizelim, bir insanı öldürmek hiç de kolay bir iş değildir. Ancak çıldırmış veya cani ruha sahip biri bunu yapabilir. İnançlarımız gereği de bir insanı öldürmek büyük bir günahtır. Çünkü Allah'ın verdiği canı yalnız Allah alır. Bir insanı öldürmek ancak aile, vatan, bayrak gibi değerler müdafaa edilmeye çalışılıyorsa yani "meşru müdafaa halinde" ya da o ülkenin yasalarında idam cezası varsa söz konusu olabilir aksi halde asla. Savaş dahi ancak vatan müdafaası halinde kabul edilebilir aksi halde cinayet olur. Bugün dünyada tavuk kesmekle insan kesmek arasında bir fark kalmadı gibi. Kadın şiddet görüyor, en tabii davranış olarak dayak yediği adamdan ayrılmak istiyor, adam çekiyor silahı 3 el ateş ediyor, kadın bacağını kaybediyor. Sonra da "ölmek istemiyorum", daha fazla da kadın ölmesin diye feryat ediyor. Peki, bütün bunlar neden oluyor? Çok nedeni var, aslında üzerine ciltlerle kitap da yazılabilir. Ama öyle bir temel nedeni var ki esas onun altını çizmeliyiz. Biz yerimiz olduğu kadar bahsedelim. 1983'den itibaren Türkiye'de Emperyal güçlerin istediği çok büyük bir değişimin hızlandırılarak yol aldığı görüldü. Bu değişim Türkiye Cumhuriyeti bireylerinde oluşturulmak istenen zihinsel değişimdi. Bir toplum üzerinde zihinsel değişimi sağladığınız zaman o toplumu istediğiniz kıvama getirmişsiniz demektir. Tabii bu bugünden yarına olan bir iş değildir. Gerçekleşmesi 50-60 yıl alır. Ama Emperyal güçler için böylesi bir zaman çok uzun değildir. Toplumların zihinsel dönüşüm yaşaması için en önemli enstrüman medyadır. Medya ustalıkla kullanıldığında istenilen sonuca ulaşılır. Emperyal güçler Mareşal Tito'nun Yugoslavya'sını parçalamaya karar verdiklerinde Yugoslavya'da özellikle kırsal kesime 500 bin adet televizyonu ücretsiz olarak dağıtıyorlar. Televizyon yayınları vasıtası ile "zihinsel değişim ve dönüşümü" sağlamak için. Ancak Yugoslav köylüsü bağda bahçede tarlada çalışıyor ve hiç televizyon izlemiyor. Düşünüyorlar nasıl izletelim diye. Buldukları çözüm Brezilya dizileri getirmek oluyor ve Yugoslav köylüsü bu dizlerle televizyon başından kalkmaz oluyor. İstenilen hedefe ulaşmak artık çok kolay. Ve sonuç; paramparça olan bir Yugoslavya!
Yaşı 30'un altında olanlar pek hatırlamazlar ama Brezilya dizileri size bir şeyler hatırlatıyor mu; hani şu meşhur Ceyar'lı Dallas, Kunta Kinte Kökler, Tekerlekler, Köle Isaura, Zengin ve Yoksul filan. 1980'lerde tüm ülkeyi ekran başına kilitleyen dizilerin bazıları. Sonrasında bizim ülkede de bazıları baktılar ki bu dizi işi iyi para getiriyor, sokaktaki sıradan adamı bile ünlü yapıp bol para kazandırıyor bugünlere geldik. Tabii dizilerde işlenen senaryolar da Emperyal güçlerin istediği biçimde idi. Hiçbir sanatsal yeteneği olmayan adamın biri yıllarca Kurtlar Vadisi denen diziden milyonları götürdü. Dizideki karakterler ile kendini örtüştüren eğitimsiz, cahil bireyler de beline silahı koyup cinayetler işlemeye başladı. Mafyatik insanlar rol model oldu. İlkokul çocuğuna soruyorlar büyüyünce ne olacaksın diye, cevap içler acısı; "Memati olucam abi." Görsel medya ve sosyal medya özellikle okumayan, araştırmayan, sorgulamayan bireylerden oluşan cahil kitlelerin zihin yapılarını çok kolayca değiştirebilmektedir. Burada seçilecek çözüm yolu sizin o kitleden nasıl bir toplum oluşturmak istediğinize bağlıdır. Hani ne verirsen onu alırsın ya da ne ekersen onu biçersin hesabı.
Bizim çocukluğumuzda çok uzak değil 60'lı yıllarda rahmetli babamla Beyoğlu'na çıktığımızda kravatsız insan göremezdik. Karşıdan bir bayan geliyorsa erkekler çekilir bayana yol verirlerdi. Bayanlara büyük nezaket gösterilirdi. Anadolu'dan İstanbul'a gelen insanlarımız da aynı nezaket içinde davranırlardı. Herkes birbirine saygı gösterirdi. Cinayet o yıllarda İstanbul'da çok nadiren olurdu ve gazetelerde günlerce manşetten verilirdi. Cezası çok ağırdı, idama kadar gidebilirdi. Yasalar harfiyen uygulanırdı. Öyle takım elbise giyip kravat takınca iyi hal indirimi filan yoktu. Öte yandan herkeste silah filan da yoktu. Asker ve Polis ile belli bazı devlet görevlilerinden başkası silah taşımazdı, taşıyamazdı. Yakalandığında hiç şansı kalmazdı. Ama bugün hemen herkesin belinde silah, elinde bıçak neredeyse Vahşi Batı! E, silah tacirleri nasıl para kazanacaklar değil mi? Kadın cinayetlerini de toplumda şiddeti de önlemek için önce bu tür suçlara çok ağır müeyyideler gelmeli yani net caydırıcı ceza. Çünkü eğitimsiz insan ancak ağır ve afsız cezadan korkar, ancak onunla terbiye edilir. Sayın Cumhurbaşkanımızın altını çizdiği yargı reformu iyi bir başlangıç olabilir. Aynı anda zihniyeti de pozitif yönde değerler içerecek biçimde değiştirecek temel düzenlemeleri hayata geçirmek gerekir. Bu da en az bir 30-40 yılı alır ama sağlam bir toplumu yeniden oluşturmak için başka da çare yoktur. Bu durum içeride kolay kazancı kesilenler ile dışarıda Emperyal güçlerin hiç işine gelmez ama ne yapalım Türkiye ve Türk Milleti her şeyden daha değerlidir.