Ziya Gökalp'ın Ali Kemal'e cevabı
Birinci Dünya Savaşı''nda Osmanlı Devleti''nin müttefiki olan Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan''ın yenilgiyi kabul ederek savaştan çekilmesiyle Osmanlı Devleti de barış istemek zorunda kaldı.
30 Ekim 1918''de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması''yla Osmanlı Devleti''nin savunma sistemi neredeyse tamamen yok edilmiş ve toprakları işgallere açık hale getirilmişti.
Bu bağlamda 13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf Devletleri''nin 61 savaş gemisinden oluşan donanması İstanbul önlerine demir attı.
Daha sonra 11 savaş gemisi ile bir Yunan zırhlısının da katılmasıyla, İstanbul önlerinde demirleyen savaş gemisi sayısı 73''e ulaştı.
O, gün İtilaf Devletleri Filosu''ndan çoğu İngiliz olan 3626 asker karaya çıkarak çeşitli resmî ve gayriresmî binalara yerleştirildiler.
İstanbul, artık düşman askerleri, gemileri ve toplarının tehdidi altındaydı.
İstanbul''un önemli ve stratejik noktaları kontrol altına alındı ancak idareye el konulmadı.
İngilizler, İstanbul''a ayak basınca, şehirde amansız bir "insan avı" başlatıldı. İngiliz işgal kuvvetleri, bazı yerli hafiyeler ve muhbirler el ele verdiler. Birçok asker ve sivil vatansever Türk sorgusuz sualsiz yakalanarak, tutuklandı.
Bunların çoğu "Bekirağa Bölüğü" denen cezaevine tıkıldı.
Bir süre sonra tutuklananların bir bölümü İngilizler tarafından Malta Adası''na sürgüne gönderildi. Tutuklamalar ve sürgünler 1919 ve 1920 yıllarında da devam etti. Siyasi, askerî ve mülkî erkândan 147 Türk vatanseveri ve aydını Malta''ya sürgün edildi.
Sürgüne gönderilenler arasında sadrazam(başbakan), Osmanlı Meclis-i Mebûsan Başkanı, şeyhülislam, nazır(bakan), mebus(milletvekili) olarak görev yapmış devlet adamları da vardı.
Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi(Genelkurmay Başkanı), Harbiye Nazırı (Millî Savunma Bakanı), Ordu komutanları gibi devlet görevlileri ve yüksek rütbeli subaylar da sürgünler arasındaydı.
Ayrıca tanınmış aydınlar, yazarlar, düşünürler, gazeteciler, valiler aynı sürgün kamplarında çile doldurdular.
Tutuklananlar arasında Ziya Gökalp da vardı.
Ziya Gökalp, İctimâiyyât müderrisi (Sosyoloji öğretim görevlisi) olarak görev yaptığı İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi''ndeki odasında, 30 Ocak 1919''da İngiliz işgal kuvvetleri tarafından tutuklanarak Bekirağa Bölüğü''ne götürüldü.
Daha sonra "Ermeni soykırımı" iddialarıyla ilgili olarak İngiliz işgal mahkemesi tarafından yargılanmaya başlandı.
Ziya Gökalp, yargılama esnasında soykırım iddialarını şiddetle reddederek mahkeme heyetine, "Milletime iftira etmeyiniz! Anadolu''da bir Ermeni kırımı değil, bir Türk-Ermeni mukâtelesi (karşılıklı öldürme) yaşanmıştır. Bizi arkadan vurdular, biz de meşru müdafaa yaparak cevap vermek zorunda kaldık" sözleriyle cevap vermiştir.
İstanbul''da Bekirağa Bölüğü''nde dört ay kadar tutuklu kaldıktan sonra 29 Mayıs 1919 tarihinde önce Limni Adası''na, oradan da 18 Eylül 1919''da Malta''ya sürgün edildi.
Malta''da Polverista ve Verdala karargâhlarındaki esir kamplarında tutuldu.
İngiltere''nin himayesini istediler!
İşgallere karşı çıkan vatansever, İttihatçı askerî ve mülkî erkân, aydın, gazeteci ve yazarlar sürgüne gönderilirken, işgallere karşı vatan topraklarını savunması gereken Padişah Vahdettin ve İstanbul Hükümetleri(Meclis-i Vükelâ) teslimiyet ve acz içindeydi.
"Osmanlı Devleti''nin kendi başına egemen bir devlet olarak yaşamasını mümkün görmüyorlar. İşgalci İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletlerle başa çıkılamayacağını, onlara karşı düşmanlık beslememek ve onları gücendirmemek, ılımlı ve misafirperver davranmak gerektiği" görüşünü savunuyorlardı.
Onlara göre, büyük bir Avrupa devletinin himayesi ve koruması altına girmekten başka çare yoktu. Bu noktada, İngilizlerin dostluğu sağlanırsa, Osmanlı Devleti kurtulabilirdi. Netice itibarıyla himayesi altına girilecek devlet kesinlikle İngiltere olmalıydı.
Osmanlı Devleti''nin, İngiltere''nin himayesine girmesini sağlamak amacıyla 20 Mayıs 1919''da Said Molla başkanlığında İngiliz Muhipleri(Dostları) Cemiyeti kuruldu.
Said Molla, aynı zamanda Kürt Teâli Cemiyeti üyelerinden olup, İstanbul Gazetesi''nin sahibi ve yazarı, Şûrâyı Devlet Azası (Danıştay Üyesi), Adliye Nezareti Müsteşarı idi.
İngiliz Muhipleri (Dostları) Cemiyeti''nin üyeleri arasında Osmanlı Padişahı ve Halîfe-i Rûy-i Zemîn unvanını taşıyan Vahdettin, Sadrazam(Başbakan) Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) ve gazeteci Ali Kemal, İngiliz rahip, ajan ve misyoner Robert Frew, filozof ve şair Rıza Tevfik gibi birçok Osmanlı din ve devlet adamı, aydını ve siyasetçisi vardı.
Ziya Gökalp, Malta Adası''nda sürgünde iken, Fransız gazetelerinden birinde eski Dâhiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) ve gazeteci Ali Kemal''in kendisiyle ilgili bir yazısına rastlar.
"Ziya Kürt''tür" başlığıyla, "Kürt olduğu halde Türkçülüğe hizmetle, Ziya Gökalp''ın kendi milletine ihanet ettiğini" yazmaktadır.
Ziya Gökalp''in Ali Kemal''e cevaben yazdığı şiiri, Kastamonu Açıksöz Gazetesi''nin 20 Nisan 1921 tarihli baskısında yayımlanır.
ALİ KEMAL''E
Ben Türk''üm! Diyorsun, sen Türk değilsin!
Ve İslâm''ım! Diyorsun, değilsin İslâm!
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için istedim ilâm!
Türklüğe çalıştım sırf zevkim için,
Ummadım bu işten asla mükâfat!
Bu yüzden bin türlü felâket çektim;
Hiçbir an esefle demedim: Heyhat!
Hattâ ben olsaydım: Kürt, Arap, Çerkes;
İlk gayem olurdu Türk milliyeti;
Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak,
Kurtarır her İslam olan milleti!
Türk olsam olmasam, ben Türk dostuyum,
Türk olsan olmasan, sen Türk düşmanı!
Çünkü benim gayem Türk''ü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı!
Türklük, hem mefkûrem hem de kanımdır:
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil!
Türklük hâdimine "Türk değil" diyen,
Soyca Türk olsa da "piçtir!", Türk değil!
Günümüzde Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı olup, kendilerine "İkinci Cumhuriyetçi" diyen güruhun Mondros Mütarekesi yıllarındaki temsilcilerinden birisi de Osmanlı Devleti''nin İngiliz himayesini girmesini isteyen Ali Kemal''dir.
Ali Kemal, Damat Ferit Paşa hükümetlerinde kısa bir süre Maarif (Millî Eğitim) ve Dâhiliye Nazırlığı (İçişleri Bakanlığı) yaptı.
İngiliz Muhipleri (Dostları) Cemiyeti kurucularından olup, Millî Mücadele aleyhine sert tutumlar gösterdi ve İngiliz himayesine girmemiz için mücadele etti.
Günümüzdeki İngiltere eski Başbakanı Boris Johnson''ın dedesidir.
Yunan kuvvetlerinin bozguna uğratılıp, 9 Eylül 1922''de İzmir''in işgalden kurtarılması üzerine, Ali Kemal düştüğü hatayı kabul ederek, 10 Eylül 1922 tarihli Peyâm-ı Sabah Gazetesi''ndeki "Gayelerimiz Bir İdi ve Birdir" adlı son başmakalesinde yanılmış olduğunu itiraf etti.
Kurtuluş Savaşı''nın zaferle sona ermesinin ardından Ankara Hükümeti, İstanbul polisinden Ali Kemal''in tutuklanıp, yargılanmak üzere Ankara''ya gönderilmesini istedi.
5 Kasım 1922 tarihinde, Teşkilât-ı Mahsusa (Millî İstihbarat Teşkilatı) ve İstanbul Emniyeti''ne mensup sivil giyimli görevliler tarafından Beyoğlu''nda tıraş olduğu berber dükkânından alınarak, Ankara''ya gönderilmek üzere fırtınalı bir gecede motorlu tekne ile İzmit''e götürüldü ve 1. Ordu Komutanı Sakallı Nureddin Paşa (Konyar)''ya teslim edildi.
Burada sorgu hâkimliği yapan yedek subay Necip Ali (Küçüka)''nın sorularını cevaplandırırken; "Millî Mücadele''nin başarılı olacağını tahmin edemediğini, uzun süre yurt dışında yaşamış olduğu için Türk Milleti''ndeki mücadele ruhunu ve bağımsızlık tutkusunu bilemediğini, ancak vatanını sevdiğini" söyledi.
İzmit''te bulunan 1. Ordu Komutanı Sakallı Nureddin Paşa''nın emri ile komutanlık binası önünde toplanan kalabalığın önüne çıkarıldı. Galeyana getirilen kalabalık tarafından, taşlar ve sopalarla linç edilerek öldürüldü(6 Kasım 1922).