Yaygın Kaygı Bozukluğu (YKB)
Anksiyete ya da kaygı, potansiyel tehditler ve zorluklarla başa çıkmamıza yardımcı olmak için binlerce yıl boyunca evrimleşen doğal bir tepkimizdir.
İlk gelişim sürecinde anksiyete, insanları potansiyel tehlikelere karşı uyararak, en uygun önlemleri almaları için onları motive ederek hayati bir amaca hizmet etti.
Doğrusu hâlâ bunu yapmakta. Bir caddenin karşısına geçerken size yolu izleten faktörlerden birisi de kaygıdır.
Dolayısıyla, anksiyete hayatta kalma kodumuzla doğrudan ilişkili olan bir duygudur ve bunu binlerce yıldır her memeli canlı için mükemmel şekilde gerçekleştirmektedir.
Modern dünyada vahşi hayvanlar gibi ölümcül tehditler olmasa da bunlara ikame eden ciddi tehditlerle her gün karşılaşıyoruz.
Fakat görünen o ki bizler gerçek tehditlerle karşılaşmasak da ansiyete devreye girebiliyor.
Genellikle beynin tehdit algılama sistemi aşırı duyarlı hale geldiğinde, tehlike olmadığı halde tehlike algıladığında veya nispeten küçük stres faktörlerine aşırı tepki verdiğinde oluşabiliyor.
İşte bunlar olmaya başladığında ve sürdüğünde artık anksiyete bir mental soruna dönüşmüş oluyor.
Anksiyete kontrolden çıktığında, Yaygın Kaygı Bozukluğuna (YKB) veya diğer anksiyete bozukluklarına yol açarak kişinin yaşam kalitesini ve genel refahını önemli ölçüde bozabilir.
YKB ile belirsizlikle araları iyice kötüleşen bireylerin genelde gösterdiği en yaygın bilişsel hata “ya olursa?” kalıbıdır.
“Ya yolda gelirken dikkati dağılır da bir kaza yaparsa?” gibi bir düşünceyle başlayan endişe, bir zincirleme halka ile devame der ve felaketin en dibine kadar inilir.
Bazen bir endişeden bir diğerine atlayan zihin, artık kontrolden çıkmış ve olası tüm tehditlerle ilgilenir olmuştur.
Bu tehdit algısı, YKB’de sadece olası zararlar, hayati riskler veya sağlık üzerine olmaz. YKB’nin en temel özelliği neredeyse her konuda benzer endişe zincirleri tetikleyebilmesidir.
Kişiler, iş veya okulda hata yapma korkuları ve teslim tarihi kaçırma endişeleri; kişilerarası ilişkilerde çatışmalar, yanlış anlaşılmalar ve kabul görmeme korkuları; gelecekte olacak bir etkinlik veya plana zarar verecek potansiyel tüm etkiler gibi her konuda kaygı yaşayabilirler.
Zihin bu bilişsel süreçten geçerken elbette ki kaygı bedensel olarak oldukça rahatsız edici deneyimler yaşamaya başlar.
Hızlanan kalp atışları, nefeste darlanma, kaslarda gerginlik, zaman zaman terleme veya ani soğuma gibi bedensel olarak anksiyeteyi yaşamaya başlar.
Tüm bu endişe ve kaygıların verdiği rahatsız ediciliğin azalması için de çeşitli stratejiler geliştirir. İşte yazılarımdan bildiğiniz üzre bunlar kişinin kaçınma ve güvenlik davranışlarıdır.
Bu davranışlar sürdükçe, yayıldıkça ve arttıkça, YKB’nin kişinin hayatındaki yeri de genişler.
Kaçınma davranışlarıyla kaygısını azaltan kişi, belirsizlik ve kaygı ile arasındaki ilişkisini daha da kötü etkiler.
Tüm bunları yönetmenin en iyi yollarından birisi elbette önce tüm yaşadıklarımıza yönelik bir farkındalık geliştirmekle başlar.
Daha sonra kaçınma ve güvenlik davranışlarımızı azaltır ve belirsizliğe maruz kalırız. Böylece, kaygıyı yaşama kapasitemiz artar ve felaket senaryolarımızın yerini gerçekler almaya başlar.