Alın terine verilmesi gereken değerin alternatifsizliği
Türkiye’nin adına ‘Pazar ekonomisi’ denen sistemi(keşke öyle bir sistem olup da işleseydi) kime çalışıyor acaba? Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmakla Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın, Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek’in, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın son açıklamalarında Orta Vadeli Program’dan bahsediliyor. Biz vatandaşlar mı kafamızı çalıştırıp anlamıyoruz ekonominin değil krizden çıktığını, hatta Kısa Vadeli Program’ın da uygulanıp sonlandırıldığını? Aralık 2021’de döviz kurunun serbest bırakılırken peş peşe zamlar yetmediği gibi vergi artışları işçinin, emekçinin, taşeronun ve emeklinin belini büktü. Son seçimlere kadar uygulanan bu politika Cumhurbaşkanının eski isimleri yeni yönetime dahil etmesiyle birlikte daha acımasız biçimde uygulandı. Ve devam ediyor. Ekonomi bakanından ziyade komedi aktörü anılarıyla belleklerimizde kalmış Nureddin Nebati’nin KKM politikası zengini daha zengin edip enflasyonu körüklerken son üç ayda enflasyona karşı hangi Kısa Vadeli Program ile mücadele edildi ki, şimdi OVP’ye geçildi? Söylenene göre rakamların düşük gösterilmesinden yaka silken Sayın Mehmet Şimşek’in TÜİK’e talimat vermesinin ardından yıllar sonra geçtiğimiz Ağustos ayı enflasyon rakamı doğru gösterilmiştir; %9.8. Prof. Dr. Veysel Ulusoy’un ENAG’ı da aşağı yukarı Ağustos ayı enflasyonunun aynı düzeyde olduğunu ifade ederken TÜİK ile ENAG’ın açıkladığı yıllık enflasyon arasındaki farkın yarıyayarı olduğunu da unutmadan şu soruyu sormamız gerekir: Aylık enflasyonun az daha çift haneli olduğu bir ortamda siz zaten kimsenin görmediği, duymadığı Kısa Vadeli Programınızı uygulamada ne kadar muvaffak oldunuz ki, şimdi üç senelik OVP’yi getiriyorsunuz? Hedeflerin neredeyse tamamının vergilerden karşılanmasının öngörüldüğü OPV’de bu sene sonuna kadar 4.2, 2024 yılında ise 7.4 trilyon TL vergi toplanması hedeflenmişken 2026 yılı sonunda 1 dolar 47.8 TL’ye ulaşırken enflasyon yüzde 8.5’e inecekmiş. Breh, breh, breh. Bu nasıl hedef ki, döviz kuru bu kadar yükselirken, yani neredeyse yüzde 90’lık bir devalüasyon beklenirken enflasyon tek haneye iniyormuş? 1980’lerin ikinci yarısından itibaren Özal’ın izlediği sözüm ona serbest piyasa politikalarında enflasyonun paralelinde devalüasyonların da yaşadığını unuttunuz mu acaba? Dünya çapında saygı gören ekonomi uzmanlarından MİT profesörü Daron Acemoğlu “Türkiye’yi daha kötü günlerin beklediğine” dikkat çekerken bakmayın Mehmet Şimşek’in tepki koymasına. Çünkü bu programda işçinin, emekçinin, taşeronun alın terinin zerre kadar düşünülmediğini ve hesaba katılmadığını herkesten iyi eski/yeni bakanımız biliyor. Asgari ücrete yapılan zamları gözönünde bulundurduğunuzda, 2026 sonundaki dolar kurunu yaklaşık 50 TL olarak hesaplayan bu OVP ile iş gücümüzün neredeyse yüzde seksenini oluşturan işçilerimiz, emekçilerimiz, taşeron işçilerimiz döviz alarak Edirne’den öteye geçmenin hayalini bile kuramazlar. Orta Vadeli Programı bizzat sahiplenen Cumhurbaşkanı Erdoğan daha emeklilere vermek için para bulunamazken bu kadar uzun vadeli hedefleri hangi yatırımlardan gelecek kaynakların hesabına koyabiliyor? Bunu da anlamış değiliz. Ak Parti kendi iktidarının ilk yıllarnda kaynakları hem devletin mallarını satarak ve hem de(yurt dışı kredileri) demokratikleşme paketleri açıklamak yoluyla temin ederken bugün satmaya devlet malı olmadığı gibi ülkemizin demokrasi karnesi de giderek berbat hale geldiğinden yüksek faizlerle bile para bulunması adeta imkânsız hale gelmiştir. Bu durumda zaten tuzu kuru büyük müteahhitlerin vergileri silinirken toplumun önemli kısmının üzerine vergilerle çullanmak vatandaşların nefesini tüketmiyor mu? Vergileri artırarak toplanan paraların yatırıma yönlendirilmek yerine günlük kamu harcamalarında kullanılması işin başka bir korkunç boyutu olup kaynak bulamayan devlet yönetiminin yeni taktiği Kıdem Tazminatı’nı hedefe koymaktır. Bu bakımdan Orta Vadeli Plan’ı işçi haklarına saldırı planı olarak da nitelendirebiliriz. Kıdem Tazminatı’na saldırının yeni yöntemi ise Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi. Argümanlar bile neredeyse aynı olup “Bir gün çalışanın bile tazminat hakkı olacaktır” şeklinde ifade edilmesine rağmen para ancak emekli olunursa alınabilecektir. Yeni niyet planına göre birikimin yüzde 25’i verileceği halde kalan para emekli maaşı olarak alınacakmış. Sistemden çıkış olmayacağı gibi cayma ve ayrılma hakkı da tanınmayacak. Emekli olunca veya ölünce yararlanılabilecek. Bir asgari ücretlinin yirmi beş sene çalışırsa aylık alacağı para 251 bin lira olacakmış. Buna ‘Şaka gibi’ de diyemiyoruz. Yine OVP’nin ‘İstihdam’ başlığı altında yer alan düzenlemeye göre ise ‘Yeni Nesil Esnek Çalışma Modelleri’ hızlı ve etkili bir biçimde hayata geçirilecek ve ‘Güvenceli esneklik’ sağlanacakmış. Yine bir klasik yazım ve aynı terane örneği olarak ateş ve buz bir arada olacakmış.
Türkiye ekonomisinin en büyük sıkıntısının kamu açıklarını borçla finanse etmek olduğunu objektif ekonomistlerin hepsi senelerden buyana yazmakta ve söylemektedir. Özellikle Ak Parti döneminde her geçen gün daha da katılaştırılan bu sistemde işçinin, emekçinin, taşeronun alın teri sonuna kadar sömürülerek devlet koltuğunu işgal edenlerin konforuna sarf ediliyor. İşte onun için açıklanan hiçbir programda işçinin, emekçinin, taşeronun alın terine saygının ‘s’ harfi bile bulunmamaktadır.
Oysa bu sistemlerin dünya çapında duvara tosladığı açık iken işçinin emeğine hak ettiği değerin verilmesi dışında bir alternatifin olmadığı da kesindir.
Emek sömürüsünün en acımasız uzantısı olan taşeron sisteminin tamamen ortadan kaldırılmasının alternatifinin olmadığı gibi.