Barış inisiyatifleri almaktan asla çekinmemeliyiz
24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan savaşta Karadeniz bölgesi sadece iki ülke için değil dünya için de önemli hâle gelirken Ukrayna’nın tarım ürünlerini dünya pazarına çıkarmak için Moskova’nın izin verdiği ‘Tahıl Koridoru’ özellikle Afrika ülkeleri için hayati ehemiyet taşımaya başladı. Çatışmaların dozu zaman zaman artarken Rusya’nın kapattığı koridor bizzat Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devreye girmesiyle yeniden açılırken Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin Türkiye ziyaretinden sonra yeniden kapatıldı ve bugüne kadar açılmadı. Kremlin’in açık şekilde ifade etmemesine rağmen ortaya çıkmış hoşnutsuzluğun nedeni Türkiye’de tedavi gören beş askerin Zelenski’ye teslim edilmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “NATO üyeliği Ukrayna’nın hakkıdır” sözü olmuştu. İşin garipliğine bakar mısınız Allah aşkına; Batılı ülkelerden ‘NATO’nun Doğuya doğru genişlemeyeceğine dair’ söz almasına rağmen bu sözün tutulmamasından dolayı Rusya, Ukrayna’ya saldırıyor. Daha önce olduğu gibi savaşın devam ettiği sıralarda da Rusya’yla ilişkilerini birçok alanda sekteye uğratmayan Türkiye bir anda ve hem de en üst düzeyden “Ukrayna’nın NATO üyeliğinden” bahsediyor. Bu bakımdan Vladimir Putin ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki geleneksel ‘Soçi Buluşmaları’nın sonuncusu çok kritik hale gelmişti. Yazmaktan çok memnun olduğum gazetemize bu yazıyı daha erken teslim etmem gerektiğinden Soçi’deki son Putin-Erdoğan buluşmasından çıkan sonuçları bu yazıda yorumlama fırsatı bulamadım. İlerleyen günlerde mutlaka değineceğimden sizleri temin ederken hangi sebepten olursa olsun insani amaçlı ‘Tahıl Koridoru’nun Rusya tarafından kapatılmasını asla doğru bulmamamın altını çiziyorum. Çünkü adı üzerinde, ‘insani’ bir güzergah olmasına rağmen Ukrayna tahılının farklı ülkelere ulaştırılması için açık tutulan bu yolun kapatılmasının cezasını, devlet yönetiminin ilk dönemlerinde Sayın Erdoğan’ın sık sık hatırlattığı ‘Garip-guraba,fakir fukara’ çekiyor. Rusya saldırısı sonucunda Ukrayna vatandaşlarının az daha yarısı ülkesini terk etmek zorunda kalmış. Başta Harkiv kenti olmakla şehirlerin, kasaba ve köylerin sayısız kere bombalanması sonucunda on binlerce insan hayatını kaybetmişken bu yetmiyormuş gibi bir de ‘Tahıl Koridoru’nu kapatarak savaşla hiçbir ilişkisi olmayan tamamen farklı bölgelerin günlük sadece birkaç yüz gram tahıl ürünü bularak karnını doyurmaya çalışırken şimdi ondan da mahrum kalması kabul edilecek bir durum değildir. Onun için Karadeniz’de Rusya’nın oluşturduğu ‘Tahıl Koridoru’nun şimdilik kaldırmaya güç yetmiyorsa bile başta BM olmakla diğer uluslararası kuruluşların biran önce devreye girerek güzergahın kontrolünü askerlerden alınarak sivil işçi-emekçi temsilcilerine teslim etmesi gerekir. Bunun yapılması halinde güzergahı kendi kontrolü altında tutan Rusya’nın canı istediğinde koridoru kapatamayacağı ve başta Afrika kıtası olmak üzere zaten açlık ve safelet içinde yaşayan diğer bölgelere tahılın zamanında ulaştırılmasının önünde engel kalmayacaktır. Bunun gerçekleşmesi için uluslararası emek örgütleri, sendikalar ve medya inisiyatif almalı ve başta BM Güvenlik Konseyi olmak üzere sorumluluk taşıyan örgütler üzerinde baskı mekanizması oluşturmalıdır. Farklı ülkelerin temsilcilerinden oluşacak işçi-emekçi gruplarının kontrolüne verilecek koridora herhangi bir askerî saldırının gerçekleşmeyeceği taahhüt edilmelidir. Bunun sağlanması sadece bölgenin değil de dünyanın ihtiyaç duyduğu barışın koşullarının yerine getirilmesi kolaylaşacağı gibi diğer bölgelere de örnek teşkil edecektir. Ve bu önerimin gerçekleşmesi ‘Tahıl Koridoru’ sınırlarını aşarak Yer Gezegeni’ne barışın gelmesine belirleyici ölçüde katkı sunacaktır. Belki günümüz ortamında bu önerim kimilerine fantezi gibi görünecektir. Ancak akıl ve mantığını kaybetmemiş insanların, hayallerin olmadığı yerde hiçbir gerçeğe ulaşılamayacağını da çok iyi bildiklerinden de eminim. Bölgesinde barış isteyen Türkiye’nin sadece devlet yönetimi değil, STK’ları, sendikaları ve medyası bu önerimi bugün olmazsa bile yarın-öbür gün gündeme taşımak zorunda kalacaktır. Biz neden Suriye’nin ve Irak’ın işçi-emekçi temsilcileriyle ilişkilerimizi üst düzeye çıkararak devletlerimiz arasındaki ilişkilerin normalleşmesine katkıda bulunmayalım? Neden Ermenistan ile ilişkilerimizin normalleşmesinde inisiyatifi işçi-emekçi temsilcilerimiz değil de Batılı devletler alsın.
Türkiye’nin emekçilerinin-işçilerinin gücünün ve birliğinin bu inisiyatifleri değil almaya, uygulamaya bile yeterli olduğunu herkesin bilmesi gerekir. Onun için çekinmemeli, barış için güçlerimizi seferber etmekten kaçınmamalıyız.
Boşuna “Dünyanın kaderini işçiler-emekçiler belirleyecektir” demiyoruz.