‘Pansuman tedbirler!’le çözülemeyecek sorunlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Nas’ politikasına arka çevirerek yüksek faiz politikasına endekslenen Türkiye ekonomisinin zaten bu politikalarla içine sürüklendiği derin buhrandan kurtulması imkansız gibi görünürken Mehmet Şimşek-Hafize Gaye Erkan ikilisinin kuşkusuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desturuyla yeniden uygulamaya koyduğu bu acımasız politikaların işçiye, emekçiye, taşerona hiçbir faydasının olamayacağını konuşmak zaman kaybetmeye eşdeğerdir. Okurlarımızın da hatırlayacağına inanıyorum,dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018 Temmuz sonundan itibaren attığı tivitler makroekonomik dengelerimizi altüst etmeye yetmeyip artarken aynı yılın sonbaharında polis güçlerinin yaptığı ‘Soğan baskınları’ ekonomiyi geri dönülemez bir yola soktu: Sayın Erdoğan’ın talimatıyla aşağı çekildikçe çekilen faizler bu metodolojiyle sözüm ona düşürüleceğine inanılan enflasyonu daha da körüklerken ‘Sürünen devalüasyon’ Aralık 2021’de Nureddin Nebati’nin koltuğa oturtulmasıyla şahlandı. Kendinden emin o güler yüzlü Nebati’ye uygulatılan politikanın basit anlamı: “Duble vergiler ve korkunç zamlar ile kamunun günlük harcamalarını toplamak”tı. Geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan seçimlerde iktidarın harcayıp bitirdiği paraları toplamaya geçtiğimiz Haziran ayından mesul kılınan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Hafize Erkan ‘Düşük faiz,düşük enflasyon’ politikasını tarihin çöplüğüne gönderirken ‘yatırım, istihdam, fiyat istikrarı’ adına ufukta hiçbir belirtinin olmaması herkesten önce işçilerin, emekçilerin canını sıkmaktadır. Çünkü tamamen zenginleri savunma mekanizmaları üzerinde kurulmuş bu sistemde işçinin, emekçinin hakkını koruyacak tek vida bile bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan enflasyona karşı mücadeleyi de kazanaklarını ifade ederken uluslararası kredi derecelendirme kurumlarının yıl sonu enflasyon tahminini %50 civarında açıklamaları makroekonomik göstericiler alanında dünyanın en son kümesinde olduğumuzu gösteren bu tahminler işçilerimizi-emekçilerimizi daha çok korkutuyor. Siyaset hayatımızın renkli simalarından merhum Necmettin Erbakan’ın sık sık ‘Pansuman tedbirler’ diye eleştirdiği tedbirlerle sistemde herhangi bir restorasyon yapmanın hiçbir imkanı bulunmadığı için mevcut iktidarın yönetime doğrudan işçi-emekçi temsilcilerini alarak sistemsel reformlara gitmesi en akılcı yol olacaktır. Bunu her şeyden önce işçinin, köylünün, emekçinin alın teri talep etmektedir. Sadece Türkiye’nin değil dünyanın da geldiği noktada işçinin,köylünün,emekçinin alın terini sonuna kadar sömürdükten sonra hiçe saymakla yürünemeyeceğini herkes görürken Türkiye yönetenlerin de bunu biran önce görmeleri elzemdir. Zira “Sağırın dilinden sağır anlar” misali 2008 yılında ABD’de patlak verdikten sonra dünya çapında da aşılamayan krizden çıkışın yollarını bulmak mevcut sistemi yönetenleri asla düşündürmezken alın teri sahiplerinin yönetimlerde söz sahibi olmalarının idrak edileceği günlerin asla uzakta olmadığına inanıyoruz. İşçilerimiz-emekçilerimin bakımından işin daha korkunç yanı muhalif diye geçinen siyaset kurumlarının da aynı sistemden yararlandığını ve bunun için işçinin-emekçinin alın terinin kendileri için adete hiçbir şey ifade etmediğidir. Son aylarda DİSK’teki kıpırdamaların sistemdeki radikal değişim taleplerini hangi ölçüde etkileyeceğini ise kestirmek imkansızdır. Öbür sendikaların tamamen sistemin, ‘Vidacığı ve tekerciği’ haline geldiğini alın terini bu ülkenin kalkınması için akıtan her bir namus sahibi işçimiz-emekçimiz biliyor. İşte bundan dolayı 14/28 Mayıs seçimlerinin sadece siyasette değil, başta fikir-düşünce olmakla tüm alanlarda yarattığı boşluklara hitap etmenin, reformu imkansız hale gelmiş bir dizi durumun temelden tartışmalara açılmasının ve çözüm yollarının sunulmasının zamanı gelmiştir de geçiyor. Bu bağlamda Çağrı İş Sendikası’nın basın kurumlarına gönderdiği açıklamada yer verilen bazı hususları yazımıza aktarmanın doğru olduğu inancındayız:

“Hizmet sektöründe son dönemlerde yaşanan hak gaspları arttığı oranda zaman zaman işçilerin de eylemlerinin arttığını gözlemliyoruz, bu eylemler dev şirketler karşısında bir takım haklar elde edilebilmesi açısından son derece önemli. Trendyol işçilerinin de eylemini buradan selamlıyor. Hakları için mücadele eden tüm işçilerin emekçilerin yanında olduğumuzu vurguluyoruz.”

İşçinin haklarının gaspedilmesine karşı örgütlü mücadele Türkiye’de demokrasinin gelişmesinin en birinci vazgeçilmez koşuludur. Haklarımızı almakta bize yardımcı olmaları için parlamentoya gönderdiğimiz miletvekillerinin de bunu anlamasını diliyoruz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları