Biz kimiz ve istediğimiz nedir?

Otuz dokuz sene sonra İstanbul Belediye Başkanı ile DİSK Genel Başkanı arasında imzalanmış sözleşme Türkiye’nin emek ve özgürlük mücadelesinde bir kısım hakların savunulması çerçevesinde kapının yeniden aralanması bakımından çok önemlidir. 1960-1970’li yıllardan ülkemizde emeği ve emekçiyi savunan sendikaların ‘Moskova taşeronu komünist’ olarak görülmesinin zararını dünyaya bakışından asılı olmaksızın işçi ve emekçilerin tamamının gördüğü dönemlerin geride kaldığını hepimizin idrak ettiğine inanıyorum. Çünkü tüm siyasi bakışlardan önce emekçi kitlelerin alın teri ve o terin karşılığı olan hakların alınması herkes için evrensel nitelikte olması gerekir. Onun için İBB ile DİSK arasında imzalanmış anlaşmadan sadece belgeyi imzalamış sendikaya üye ve sendikanın faaliyetlerini destekleyen emekçilerin değil siyasi görüşlerine bakmaksızın tüm çalışanların yararlanacağını umuyoruz. Bu arada taşeron işçilerimizin hakları özel bir durum olarak hep karşımıza çıktığı için o kesime bir parağraf ayırmak durumundayız. 2019 ve 2020 yılında belediye işçileri %26 ve %15 zam aldıkları halde taşeron işçilerinin maaşlarına yapılan zam %8’i geçmeyince taşeron işçiler kendi haklarını savunmak amacıyla 2022 yılında biraraya gelerek Taşeron Belediye İşçileri Birliği’ni(TABİB) kurdular. Kısa süre içinde sosyal medya üzerinden örgütlenerek yapılan tartışmalar daha sonra Kadıköy’de gerçekleştirilen bir eyleme evrildi. 2023 seçimleri arifesinde kendi haklarını almak için örgütlü çalışmaları güçlendiren taşeron işçilerin şu ana kadar kendi haklarını istedikleri şekilde alamamalarına rağmen çeşitli sivil eylemlerle seslerini duyurmaları ve belediye üzerindeki baskıyı artırmaları memnuniyet doğurmaktadır. Fakat her şeye rağmen tüm bu süreçlerde diğer sendikaların da üzerine büyük görevler düşmektedir ki, maalesef onların çoğu iktidarla anlaşmış durumda olduklarından ve iktidarın tüm önerilerini onaylama makamları haline geldikleri için taşeron işçilerimiz o sendikaların kapılarını çalamıyorlar. Oysa sendikal çalışmaların ilk koşulu siyasi dünya görüşüne bakmaksızın işçilerin ve bu bağlamda hakları herkesten fazla çiğnenen taşeron işçilerin hakları uğruna verdikleri mücadeleyi başında bulundukları sendikaların mücadelesinin parçası haline getirmek olmalıdır. Zira tüm çalışanlar gibi taşeron işçilerin istekleri evrensel insan haklarıyla ilgili kabul edilmiş tüm belgelerde mevcuttur.İşte TABİB’in mücadele manifestosunun omurgasını oluşturan ve buraya taşıdığımız o talepleri görünce taşeron işçilerimizi haklı bulmamak için hiçbir neden kalmıyor:

Peki ne istiyoruz?

-İnsanca yaşama ve çalışma koşullarına sahip olmak(bunu kayıtsız-şartsız her bir işçi için istiyoruz).

-Gerçek norm kadrolu istihdam.

-Güvenceli iş.

-52 günlük ilave tediye.

-Haftalık 40 saat çalışma.

-Vergi indirimi.

-3 ayda bir güncellenecek gerçek enflasyon oranında zam.

-Belediye ana kadrosunda çalışan kadrolu işçilerin taban ücreti.

-İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri.

-Tayin hakkı.

-Tüm sendikalarda gerçek ve eşit temsil. Bir kere daha hatırlatalım: Güvenli ve kadrolu çalışmak istiyoruz. Çünkü belediye şirket işçiliği kadro değildir, taşeronluktur, köleliktir. Köle olmayı kabullenmeyeceğiz. Kadrolu, güvenceli, insan onuruna yakışır bir yaşam kurulana kadar mücadelemiz devam edecek. Türkiye’nin dört bir yanında kamu hizmeti üreten yüz binlerce belediye işçisinin sözüdür bu.

TABİB’in bu taleplerini Uluslararası Çalışma Örgütü mecrasına taşıması gerekirken sendikalarımızın çoğunluğuna kendi görevlerini hatırlatmakla kalmayıp ‘Sarı Sendika’ pozisyonunu terk etmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz. Çünkü her bir sendikanın kendi alanında çalışan taşeron işçileri destekleyerek haklarını kazanmalarına yardımcı olmaları aşırı zor bir görev olmadığı gibi kesinlikle kutsal görevdir.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in her gün “Sermaye ithalatı yapmamız gerekir” dediği bir ortamda Türkiye’nin kendi imkanlarını harekete geçirmesi ekonomik krizden kurtuluşun en doğru yolu olarak boynunu uzatıp bize bakarken işçilerin, emekçilerin, taşeron emekçilerin muazzam potansiyelinin kullanılmasından doğal ne olabilir ki?

Neden şeyhlerin ve ‘yabancıların’ kapısında para aramaktan utanmayıp da işçilerimizin, emekçilerimizin, taşeron işçilerimizin o muazzam potansiyelini harekete geçirmekten utanalım?

Türkiye’nin de dünyanın da bundan sonraki kaderini işçilerin, emekçilerin çalışmalarının belirleyeceği gerçeğini bir daha yineleyerek bu yazımızı noktalayalım.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları