Körfezin sıcak parasıyla “İşçi sınıfına selam” ikilemi arasında aydınlarımız

Sahnenin ışıklanıp devletin bir ihalesinin daha yandaş firmaya verilmesinin hemen ardından indirilen perdelerin arkasında taşeron firmaların görevi başlıyor. Ne ilginçtir ki, o firmalarla pazarlığa bile gerek kalmıyor. Çünkü ihaleyi üstlenen firmanın adeta kölesi konumundaki birinci, ikinci ve hatta üçüncü taşeron firma her bir görevi koşulsuz şekilde yerine getirmeye hazırdır. Çünkü... tüm hak ve hukuktan mahrum işçileri çalıştıracakları için o firmalarla neyin pazarlığı yapılacak ki? Düşünebiliyor musunuz, ihaleyi almış firma değil bir, iki ve hatta üç firmayı taşeron statüsünde çalıştırıyor. Kuşkusuz, toplam miktarın yarısından fazlası ihaleyi alan firmaya kalıyor. O zaman ortaya çıkan ilk soru da şu oluyor: İşlerin bazen tamamı taşeron firmalara yaptırılıyorsa neden o firmaların çalıştırdığı işçiler belki ömür boyu kadroya alınmıyor ve haklarının çoğundan mahrum halde çalışmak zorunda kalıyorlar? Bunun adı “Kulun ağaya zincirle bağlandığı bir sistem” ise bu sistem Rusya’da 1861 yılında yürürlükten kaldırılmış ve köylüler de işçiler de yönetimden hak-hukuk talep etmişlerdi. Lenin 1861 tarihini Rusya’da insanların kendi haklarını bu veya diğer ölçüde alabilmeleri bakımından “Asırlardan beri süregelen yüzkarası bir durumun ortadan kaldırıldığı ve çağdaşlaşmanın yolunu açtığı için” çok önemli saymıştı.Türkiye Cumhuriyetinde senelerden beri uygulanan ve ihaleden doğan yükümlülüklerin tüm ağırlığını sırtlamasına rağmen emekçiyi hak-hukukların az daha tamamından mahrum bırakan taşeron sisteminden değil vazgeçilmesi, gidip yeniden dönen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in uygulamaya koymaya hazırlandığı ekonomi politikalarının bu kesimin ümüğünü sonuna kadar sıkacağı kaygısını uyandırıyor. Neden?

Her şeyden önce Şimşek’in yürürlüğe koymaya hazırlandığı bir program için Birleşik Arap Emirliklerinin kapısını çalması emekçi kesimini tedirgin ediyor. Çünkü şimdiye kadar Körfezin zengin ülkelerinden gelen sıcak paraların doğrudan yatırım şeklinde mali sisteme entegre olduğunu gösteren örnek yok düzeyindedir (yaylaları, tepeleri, eski binaları, bankaları almaları bunu ortaya koymuştur). Doğrudan yatırımlar olarak mali sisteme entegre olması gereken paraların şatafatlı kamu harcamalarına sarf edilme tehlikesi her zaman mevcut iken zaten her türlü riskin ve sıkıntının içinde boğulan taşeron işçilerin ümitlenmesine sebep kalmıyor. Daha önce uyguladığı ekonomi politikalarından tanıdığımız Şimşek’in bu kez değil taşeron işçi, emekçilerin tamamının lehinde bir politika uygulaması beklenemez. Zaten emekçilerin tamamının ve bu çerçevede özellikle taşeron işçilerin durumunun iyileştirilmesi için yürürlüğe konacak politikaların önce yasal altyapısının hazırlanması gerekir. 1930-1960’lı yıllarda ABD’nin Güney bölgelerindeki işçilerin ve köylülerin haklarını savunan Nobel ödüllü yazar William Faulkner bu amaçla Kongre’ye yazdığı mektuplarda en insancıl önerilerini dile getirmiş ve hakların alınması konusunda belirli ölçüde başarılar elde edilmişti. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in uygulayacağı politikaların rahmetli Erbakan’ın sık sık kullandığı kelimeyle ifade etsek, ‘pansuman’ niteliğinde olacağından toplumda iyi tanınan kalem sahiplerimizin emekçilerimizin ve özellikle de taşeron işçilerimizin hakları konusunu önce salonlara,oradan ise meydanlara taşımalarının zaman geldiği kuşku götüremez bir gerçektir. Günümüz Türkiye’sinde Nazım Hikmet’in ismini dilinden düşürmeyen kimi kalem sahiplerimizin, ustanın ‘İşçi sınıfına selam’ şiirindeki haykırışlarını kendi kulaklarında hisederek emekçi kesimlerimizle temaslarını güçlendirmesini, şimdiye kadar olmamışsa, temaslar kurmasını diliyoruz. Aksi takdirde bizi bekleyen yeni bir felaket programının yürürlüğe konacağı dönemde sadece taşeron işçilerimiz değil tüm emekçi kesim yalnız bırakılmış olacağı gibi mücadelelerin geleceği de aydınlarımızın kayıtsızlığı yüzünden sekteye uğrama tehlikesiyle yüzleşecektir.

Türkiye’nin emekçi kesimi ve özellikle taşeron işçilerimiz halihazırda “İşçi sınıfına selam” diyen Nazım Hikmet’in insancıllığıyla Mehmet Şimşek’in temsil ettiği yeni bir vahşi ekonomi programının ikilemiyle yüz yüze kalmış durumdadır. Emekçilerimizin kendilerini güçlü hisetmeleri kalem, fırça, piyano sahibi aydınlarımızı kendi saflarında görmelerine bağlıdır.

Biz zaten günümüzü emekçilerimizin, özellikle taşeron işçilerimizin arasında geçirirken aydınlarımızı da oralara davet etmenin hakkımız olduğuna inanıyoruz.

Hadi buyursunlar...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları